Pusulasız Yolcu, pek dokunulmamış bir alanda dolaşarak, önemsenmeyen ve acıları göz ardı edilen bir kuşağa eğiliyor. Bir önceki kuşağın halktan ve haktan yana söylemiyle büyümüş, ama duydukları her şeyi unutup inkar etmek ve çocuklarını yarış atı olarak yetiştirmek zorunda kalmış olan 57'liler, ilk kez mercek altında. Büyük bir söylemi olmamış, hiç kahraman çıkaramamış, iki arada bir derede kalmış, hüzünlü kuşak...
Asılan gençler, sokak çatışmaları, işkenceler ve askeri yönetimlerin egemen olduğu baskı yıllarının ardından, uygarlaşma ve çağ atlama adına, tüketim toplumu dayatmasının tuzağına düşen Türkiye'de, susturulmuş gençlerin seçeneklerini pek de fazla değil, Hepsinin 'dağda bir kulübe'ye sığınıp susma veya bir 'sahil kasabası'na kaçma imkanı olmadığından, bazıları da reklamcı oluyor.
Kimi reklamcı, sattığı sanal dünyaya inanmayı kabullenebiliyorken, Semih Uğur, kendine yabancılaşacak kadar büyük bir mutsuzluğa ve utanca kapılıyor. Ayrıca deliler gibi aşık olduğu genç sevgilisinin çözümsüzlüğe düşüp pes etmesi de daha genç kuşakların, yani o özenle yetiştirilen yarış atlarının trajedisini vurguluyor. Ancak yazar Piraye Şengel hiç de umutsuz değil. İnsanoğlunun, refah ve mutluluk peşinde koşma uğruna cinayet işlemekle değil, özündeki yırtıcı ve kaba savunma güdüsünü fark edip ehlileştirerek çözüme ulaşabileceğine inanıyor.
Pusulasız Yolcu, pek dokunulmamış bir alanda dolaşarak, önemsenmeyen ve acıları göz ardı edilen bir kuşağa eğiliyor. Bir önceki kuşağın halktan ve haktan yana söylemiyle büyümüş, ama duydukları her şeyi unutup inkar etmek ve çocuklarını yarış atı olarak yetiştirmek zorunda kalmış olan 57'liler, ilk kez mercek altında. Büyük bir söylemi olmamış, hiç kahraman çıkaramamış, iki arada bir derede kalmış, hüzünlü kuşak...
Asılan gençler, sokak çatışmaları, işkenceler ve askeri yönetimlerin egemen olduğu baskı yıllarının ardından, uygarlaşma ve çağ atlama adına, tüketim toplumu dayatmasının tuzağına düşen Türkiye'de, susturulmuş gençlerin seçeneklerini pek de fazla değil, Hepsinin 'dağda bir kulübe'ye sığınıp susma veya bir 'sahil kasabası'na kaçma imkanı olmadığından, bazıları da reklamcı oluyor.
Kimi reklamcı, sattığı sanal dünyaya inanmayı kabullenebiliyorken, Semih Uğur, kendine yabancılaşacak kadar büyük bir mutsuzluğa ve utanca kapılıyor. Ayrıca deliler gibi aşık olduğu genç sevgilisinin çözümsüzlüğe düşüp pes etmesi de daha genç kuşakların, yani o özenle yetiştirilen yarış atlarının trajedisini vurguluyor. Ancak yazar Piraye Şengel hiç de umutsuz değil. İnsanoğlunun, refah ve mutluluk peşinde koşma uğruna cinayet işlemekle değil, özündeki yırtıcı ve kaba savunma güdüsünü fark edip ehlileştirerek çözüme ulaşabileceğine inanıyor.