“Benim aklıma ölüm gelmişti, onunkine yaşam… Onun canlandığı yerde, benim dizlerimin bağı çözülmüştü. O “Gel de burada yaşama,” diyordu, ben “Ya buradan düşüp ölürsem,” diyordum…
Uçurumun başına oturmuş, bir ressam gibi, bir Rengbêj gibi yaşamı tasvir ediyordu. Boyalarını karıp mutluluk ve sevincin resmini yapan bir renk ustasıydı; resimlerini sözcüklerle yapıyordu. Bir dengbêjdi, sesleri rengârenk boncuklar gibi ipe diziyordu. Şiir gibi konuşuyordu. Sanırsın Kuran'ı ezbere okuyor, öyle coşkulu konuşuyordu. Hikâyeci desen değildi, dengbêj desen olmazdı; onu en iyi anlatan sözcük ‘Rengbêj'di.”
“Benim aklıma ölüm gelmişti, onunkine yaşam… Onun canlandığı yerde, benim dizlerimin bağı çözülmüştü. O “Gel de burada yaşama,” diyordu, ben “Ya buradan düşüp ölürsem,” diyordum…
Uçurumun başına oturmuş, bir ressam gibi, bir Rengbêj gibi yaşamı tasvir ediyordu. Boyalarını karıp mutluluk ve sevincin resmini yapan bir renk ustasıydı; resimlerini sözcüklerle yapıyordu. Bir dengbêjdi, sesleri rengârenk boncuklar gibi ipe diziyordu. Şiir gibi konuşuyordu. Sanırsın Kuran'ı ezbere okuyor, öyle coşkulu konuşuyordu. Hikâyeci desen değildi, dengbêj desen olmazdı; onu en iyi anlatan sözcük ‘Rengbêj'di.”