Vahyin doğru olarak anlaşılması, Nebî ve Resûl kavramlarının ne anlama geldiğini bilmekten geçer. Resûl ve risâlet, vahiy alan Nebî'nin Allah'ın mesajlarını insanlara ulaştırdığı andaki konumudur. Resûl hem gönderilen kişiyi hem de gönderilen mesajı ifade eder. Beşer-Resûl vefat edinceye kadar elçi misyonu ile konuşan ve dahi yaşayan Kur'an'dır. Beşer-Resûl vefat ettikten sonra onu sadece inzal edilen vahiy ve Kur'an ehli muvahhid mü'minler temsil eder.
Nebi ile Resûl arasında bulunan farkları anladığımızda Resûl için kullanılan “tebyin / Kur'an'ı açıklama” kavramının, “Kur'an'ı tefsir etme” olarak değil, Allah'ın kitabını okuma, vahyi duyurma yani tebliğ etme anlamında olduğunu, vahyin Resûl'ün dilinde hayat bulduğunu, Resûl olmadan vahiy, din ve iman diye bir şeyin olmayacağını ve Resûl'ün vahye eşdeğer olduğunu yani mübarek bir misyona sahip bulunduğunu anlamış olacağız.
"Muhammed, ancak bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye (şirke) mi döneceksiniz..." (Âl-i İmran, 144)
Vahyin doğru olarak anlaşılması, Nebî ve Resûl kavramlarının ne anlama geldiğini bilmekten geçer. Resûl ve risâlet, vahiy alan Nebî'nin Allah'ın mesajlarını insanlara ulaştırdığı andaki konumudur. Resûl hem gönderilen kişiyi hem de gönderilen mesajı ifade eder. Beşer-Resûl vefat edinceye kadar elçi misyonu ile konuşan ve dahi yaşayan Kur'an'dır. Beşer-Resûl vefat ettikten sonra onu sadece inzal edilen vahiy ve Kur'an ehli muvahhid mü'minler temsil eder.
Nebi ile Resûl arasında bulunan farkları anladığımızda Resûl için kullanılan “tebyin / Kur'an'ı açıklama” kavramının, “Kur'an'ı tefsir etme” olarak değil, Allah'ın kitabını okuma, vahyi duyurma yani tebliğ etme anlamında olduğunu, vahyin Resûl'ün dilinde hayat bulduğunu, Resûl olmadan vahiy, din ve iman diye bir şeyin olmayacağını ve Resûl'ün vahye eşdeğer olduğunu yani mübarek bir misyona sahip bulunduğunu anlamış olacağız.
"Muhammed, ancak bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye (şirke) mi döneceksiniz..." (Âl-i İmran, 144)