MichelChevalier'nin “ Ruh Doğudur, Beden Batı” görüşünü ileri sürdüğü tarihten bugüne kadar geçen iki asırda genel kanaat : üst düzey uygarlık, kültür, sanatın kökeni ve gelişimi yani ruhunun da, sadece Hristiyan/Batı dünyasına ait bir ayrıcalık olduğu önyargısına dönüşmüştür.
19. yüzyılın ikinci yarısında sanayileşme devrimini tamamlayan Batı; iktidar, güç ve paranın temel değerler olduğu bu ortamda, dünyanın tek hakimi ve efendisidir. Sömürgecilik ve ırkçılık ta en doğal hakkıdır. Batı'yı, karanlık çağlarından, Batılı insanı, zalim köleci düzenin sefaletinden, vahşetinden kurtaran Doğu'nun görkemli uygarlıkları görmezden gelinerek, Antik Yunan – Roma - Kilise Hristiyanlığı ve Rönesans'a dayandırılan hayali bir uygarlık tezi ortaya atılır. Bu sanal dünya gerçeği, vahşi kapitalizmin bütün olanakları kullanılarak tüm dünyaya kabul ettirilir. İstisnalar; ruhunu satmayan, Allah ve kendi iradesinden başka hiçbir güce boyun eğmeyen büyük sanatçı düşünürlerdir. Bedeli ne olursa olsun gerçeği açıkça dile getirmekten korkmayan bu asil ruhlar tarihin en kaotik en umutsuz dönemlerinde insanlığın o gününe ve geleceğine eserleriyle umut ışığı olmuşlardır.
Bu zalim düzene karşı önce cephelerde savaşmış, ardından kurduğu yeni ulusun Tarih Kitabı'n da bilimsel gerçekleri ortaya koyarak Batı'nın ön yargılı sahte uygarlık tezlerini çürüten dünyadaki tek lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Adnan Saygun'un yaratıcı gücü de işte bu emsalsiz kaynaktan beslenir.
Kitapta ele aldığımız dört besteci: Mozart, Wagner, Philip Glass ve Saygun'u birleştiren manevi iklim; Doğu'nun alçakgönüllü, kanaatkar huzur arayışında, tek ilahi varlık Allah'ta buluşmayla sağlanan birlik,kardeşliktir. Bu özlemi operalarında dile getirirken, müziğin; sözün bittiği yerde başlayan ulvi gücünün yanı sıra kendi vicdanlı mütefekkir kişiliklerini de yansıtırlar.
Anadolu'nun tüm uygarlıkları harmanlayan, imbikten süzen derin birikimini, yüce insanlığını müzikle ifadede Wagner'den sonra en yüksek zirveye taşıyan Adnan Saygun son sözü söyleyecektir. Nitekim “Yunus Emre Oratoryosu”; Anadolu'dan yükselen bu kollektifvicdan yankısı, aynen sekizyüz yıl önce Konya'dan yükselen çağrı gibi, dünyanın farklı kültürleri, farklı inançlarına sahip onlarca ülkesinde aynı coşkuyla dinleyiciyi kucaklamıştır. Mozart, Wagner, Philip Glass'ın arayışlarının, sorularının cevabı Doğu'nun ve Batı'nın ruhunu buluşturan tek yer Anadolu'da, Toprak Ana'nın bağrından yükselen müziğinde, ninnisinde, şiirinde, masalında, ağıtına ve ilahisindedir.
MichelChevalier'nin “ Ruh Doğudur, Beden Batı” görüşünü ileri sürdüğü tarihten bugüne kadar geçen iki asırda genel kanaat : üst düzey uygarlık, kültür, sanatın kökeni ve gelişimi yani ruhunun da, sadece Hristiyan/Batı dünyasına ait bir ayrıcalık olduğu önyargısına dönüşmüştür.
19. yüzyılın ikinci yarısında sanayileşme devrimini tamamlayan Batı; iktidar, güç ve paranın temel değerler olduğu bu ortamda, dünyanın tek hakimi ve efendisidir. Sömürgecilik ve ırkçılık ta en doğal hakkıdır. Batı'yı, karanlık çağlarından, Batılı insanı, zalim köleci düzenin sefaletinden, vahşetinden kurtaran Doğu'nun görkemli uygarlıkları görmezden gelinerek, Antik Yunan – Roma - Kilise Hristiyanlığı ve Rönesans'a dayandırılan hayali bir uygarlık tezi ortaya atılır. Bu sanal dünya gerçeği, vahşi kapitalizmin bütün olanakları kullanılarak tüm dünyaya kabul ettirilir. İstisnalar; ruhunu satmayan, Allah ve kendi iradesinden başka hiçbir güce boyun eğmeyen büyük sanatçı düşünürlerdir. Bedeli ne olursa olsun gerçeği açıkça dile getirmekten korkmayan bu asil ruhlar tarihin en kaotik en umutsuz dönemlerinde insanlığın o gününe ve geleceğine eserleriyle umut ışığı olmuşlardır.
Bu zalim düzene karşı önce cephelerde savaşmış, ardından kurduğu yeni ulusun Tarih Kitabı'n da bilimsel gerçekleri ortaya koyarak Batı'nın ön yargılı sahte uygarlık tezlerini çürüten dünyadaki tek lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Adnan Saygun'un yaratıcı gücü de işte bu emsalsiz kaynaktan beslenir.
Kitapta ele aldığımız dört besteci: Mozart, Wagner, Philip Glass ve Saygun'u birleştiren manevi iklim; Doğu'nun alçakgönüllü, kanaatkar huzur arayışında, tek ilahi varlık Allah'ta buluşmayla sağlanan birlik,kardeşliktir. Bu özlemi operalarında dile getirirken, müziğin; sözün bittiği yerde başlayan ulvi gücünün yanı sıra kendi vicdanlı mütefekkir kişiliklerini de yansıtırlar.
Anadolu'nun tüm uygarlıkları harmanlayan, imbikten süzen derin birikimini, yüce insanlığını müzikle ifadede Wagner'den sonra en yüksek zirveye taşıyan Adnan Saygun son sözü söyleyecektir. Nitekim “Yunus Emre Oratoryosu”; Anadolu'dan yükselen bu kollektifvicdan yankısı, aynen sekizyüz yıl önce Konya'dan yükselen çağrı gibi, dünyanın farklı kültürleri, farklı inançlarına sahip onlarca ülkesinde aynı coşkuyla dinleyiciyi kucaklamıştır. Mozart, Wagner, Philip Glass'ın arayışlarının, sorularının cevabı Doğu'nun ve Batı'nın ruhunu buluşturan tek yer Anadolu'da, Toprak Ana'nın bağrından yükselen müziğinde, ninnisinde, şiirinde, masalında, ağıtına ve ilahisindedir.