Tarih insan, zaman ve mekânı tasvir eder. Tarihçi bu tasvir ilminin gereklerine vâkıf bir muhakkiktir. Kaynaklar bir dönemi tetkikinin ilk ve vazgeçilmez basamağıdır. Ancak tarihçi varlık olarak yaşanmış olanı nesnesi haline getirirken tahkik, tasvir, tahlil ve inşada mutlak objektif ve devrinin telâkkilerinden tamamen vareste değildir. Bu bakımdan her telif devrine bağlı ve müverrihe göre muayyen bir izafiliği taşır.
Ortaçağ Türk Tarihi tek bir coğrafyanın tarihi olmadığından bu yaygın coğrafi konumlanış pek çok milletle teması beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla kaynaklar çok değişik türlerde ve muhtelif dillerde oluşmuştur. Ortaçağ Türk Devletleri esas olarak Orta Asya, İran, Mısır, Anadolu ve Hindistan coğrafyalarındaki Ortaçağ Türk Tarihi olarak tasnifi mümkündür. İşte İran sahasının en ehemmiyetli dönemlerinden birisini Safevîler devri teşkil eder. Tarihe dair kurgusal izafiliğin ve tartışmaların alanı olan kritik dönemlerden birisi olan Safevîler devri siyasî, sosyal ve kültürel bakımlardan dikkat çekici değişimlerin ve dönüşümlerin yaşandığı bir devirdir. Safevî devletinin tarih sahnesine zuhûru birçok açıdan önemli ve araştırmaya değer bir meseledir. Son dönemde dünyanın çözülmesi zor jeopolitik bilmeceleriyle, işgaller, savaş, barış, gözyaşı, acı, aşk ve aşkınlığıyla en çok tartışılan bölgesi olarak Ortadoğu, kargaşanın, parçalanmışlığın, istikrarsızlığın, otoriter rejimlerin, zaman zaman terörün hüküm sürdüğü bir çatışma alanı şeklinde resmedilmektedir. Bu resmin en esrarengiz ülkelerinden biriyse şüphesiz İran'dır. Binlerce yıllık kültür ve medeniyet tarihiyle bölgesinin en önemli merkezlerinden biri olan İran, devrim yaşayan ve dünyada kendine özgü bir rejim inşa etmeye çalışan yapısı yanında kültürü, dini, toplumu, dili ve edebiyatıyla da bizlere gizemli olduğu kadar anlaşılması gerekli bir coğrafya olarak karşımıza çıkmaktadır. İran tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri olan Safeviler dönemi, Türk Tarihi açısından da bir o kadar önem arz etmekle birlikte bugüne kadar akademik alanda ciddi çalışmalarla ele alınmış değildir. Bu eser, Safevî Tarihi araştırmalarına bir mukaddime olarak kaynaklar bahsini ortaya koyarak ülkemizde bu sahadaki çalışmalara bir katkıyı hedeflemektedir.
Tarih insan, zaman ve mekânı tasvir eder. Tarihçi bu tasvir ilminin gereklerine vâkıf bir muhakkiktir. Kaynaklar bir dönemi tetkikinin ilk ve vazgeçilmez basamağıdır. Ancak tarihçi varlık olarak yaşanmış olanı nesnesi haline getirirken tahkik, tasvir, tahlil ve inşada mutlak objektif ve devrinin telâkkilerinden tamamen vareste değildir. Bu bakımdan her telif devrine bağlı ve müverrihe göre muayyen bir izafiliği taşır.
Ortaçağ Türk Tarihi tek bir coğrafyanın tarihi olmadığından bu yaygın coğrafi konumlanış pek çok milletle teması beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla kaynaklar çok değişik türlerde ve muhtelif dillerde oluşmuştur. Ortaçağ Türk Devletleri esas olarak Orta Asya, İran, Mısır, Anadolu ve Hindistan coğrafyalarındaki Ortaçağ Türk Tarihi olarak tasnifi mümkündür. İşte İran sahasının en ehemmiyetli dönemlerinden birisini Safevîler devri teşkil eder. Tarihe dair kurgusal izafiliğin ve tartışmaların alanı olan kritik dönemlerden birisi olan Safevîler devri siyasî, sosyal ve kültürel bakımlardan dikkat çekici değişimlerin ve dönüşümlerin yaşandığı bir devirdir. Safevî devletinin tarih sahnesine zuhûru birçok açıdan önemli ve araştırmaya değer bir meseledir. Son dönemde dünyanın çözülmesi zor jeopolitik bilmeceleriyle, işgaller, savaş, barış, gözyaşı, acı, aşk ve aşkınlığıyla en çok tartışılan bölgesi olarak Ortadoğu, kargaşanın, parçalanmışlığın, istikrarsızlığın, otoriter rejimlerin, zaman zaman terörün hüküm sürdüğü bir çatışma alanı şeklinde resmedilmektedir. Bu resmin en esrarengiz ülkelerinden biriyse şüphesiz İran'dır. Binlerce yıllık kültür ve medeniyet tarihiyle bölgesinin en önemli merkezlerinden biri olan İran, devrim yaşayan ve dünyada kendine özgü bir rejim inşa etmeye çalışan yapısı yanında kültürü, dini, toplumu, dili ve edebiyatıyla da bizlere gizemli olduğu kadar anlaşılması gerekli bir coğrafya olarak karşımıza çıkmaktadır. İran tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri olan Safeviler dönemi, Türk Tarihi açısından da bir o kadar önem arz etmekle birlikte bugüne kadar akademik alanda ciddi çalışmalarla ele alınmış değildir. Bu eser, Safevî Tarihi araştırmalarına bir mukaddime olarak kaynaklar bahsini ortaya koyarak ülkemizde bu sahadaki çalışmalara bir katkıyı hedeflemektedir.