Kur'an'da birçok ayet insanı düşünmeye çağırır. Hatta Allah katında mahlûkatın en itibarsızının, hayatlarında düşünceye yer vermeyen, hakikati dinleyip dillendirmekten uzak kimseler olduğu belirtilir (el-Enfâl 8/ 22). Başka bir ayette ise Kur'an'ın indirilmesindeki amacın insanı bu itibarsızlıktan çıkarıp düşünen varlık düzeyine çıkarmak olduğuna işaret edilir (en-Nahl 16/44). Ancak aynı ayetin Hz. Peygamber'e beyan görevi verildiğinden bahsetmesi sözü edilen düşünme eyleminin her aşamada sünnetin koyduğu yöntemlerle gerçekleşeceği anlamına gelmektedir. İslam'a özgü akletme biçimi olarak tanımlayabileceğimiz sünnetin bu boyutu, ictihad kavramıyla ifade edilebilir. Ancak bu anlamda ictihad, sadece fıkhî bir meselenin hükmünü tayin etme çabasını değil; sosyal, siyasal, kültürel vb. hayatın bütün alanlarında davranış ve düşünceyi Kur'an ve sünnetten bir esasa bağlama çabasını da ifade eder.
Hz. Peygamber'in yetiştirdiği, sünnetin ilke ve yöntemleriyle düşünen ilk Müslüman topluluk ise ashâbdır. Onlar aldıkları nebevî eğitimin sonucu sadece davranış düzeyinde değil aynı zamanda düşünce düzeyinde de Hz. Peygamber'e benzeyen kimseler olmuşlardır. Abdullah b. Mes'ûd, Hz. Peygamber'in ashabına kazandırdığı bu düşünme biçimini görebileceğimiz ideal bir örnektir. Çünkü o, sahabenin önde gelen fakihlerinden biri olmanın yanısıra İslam düşünce geleneğinin kurucu asrını temsil eden râşid halifeler döneminde etkin roller üstlenmiş ve İslam düşüncesini sonraki dönemler için daha belirgin kılacak ilmî faaliyetler yürütmüştür. Bu bakımdan İbn Mes'ûd'un sünnet algısı, ictihadları ve bu ictihadların dayandığı yöntemin tespiti; doğrudan sünneti resmedecek verilerin, sünnet hakkında ortaya konulacak hükümlere giden doğru önermelerin kaynağı olacaktır.
Kur'an'da birçok ayet insanı düşünmeye çağırır. Hatta Allah katında mahlûkatın en itibarsızının, hayatlarında düşünceye yer vermeyen, hakikati dinleyip dillendirmekten uzak kimseler olduğu belirtilir (el-Enfâl 8/ 22). Başka bir ayette ise Kur'an'ın indirilmesindeki amacın insanı bu itibarsızlıktan çıkarıp düşünen varlık düzeyine çıkarmak olduğuna işaret edilir (en-Nahl 16/44). Ancak aynı ayetin Hz. Peygamber'e beyan görevi verildiğinden bahsetmesi sözü edilen düşünme eyleminin her aşamada sünnetin koyduğu yöntemlerle gerçekleşeceği anlamına gelmektedir. İslam'a özgü akletme biçimi olarak tanımlayabileceğimiz sünnetin bu boyutu, ictihad kavramıyla ifade edilebilir. Ancak bu anlamda ictihad, sadece fıkhî bir meselenin hükmünü tayin etme çabasını değil; sosyal, siyasal, kültürel vb. hayatın bütün alanlarında davranış ve düşünceyi Kur'an ve sünnetten bir esasa bağlama çabasını da ifade eder.
Hz. Peygamber'in yetiştirdiği, sünnetin ilke ve yöntemleriyle düşünen ilk Müslüman topluluk ise ashâbdır. Onlar aldıkları nebevî eğitimin sonucu sadece davranış düzeyinde değil aynı zamanda düşünce düzeyinde de Hz. Peygamber'e benzeyen kimseler olmuşlardır. Abdullah b. Mes'ûd, Hz. Peygamber'in ashabına kazandırdığı bu düşünme biçimini görebileceğimiz ideal bir örnektir. Çünkü o, sahabenin önde gelen fakihlerinden biri olmanın yanısıra İslam düşünce geleneğinin kurucu asrını temsil eden râşid halifeler döneminde etkin roller üstlenmiş ve İslam düşüncesini sonraki dönemler için daha belirgin kılacak ilmî faaliyetler yürütmüştür. Bu bakımdan İbn Mes'ûd'un sünnet algısı, ictihadları ve bu ictihadların dayandığı yöntemin tespiti; doğrudan sünneti resmedecek verilerin, sünnet hakkında ortaya konulacak hükümlere giden doğru önermelerin kaynağı olacaktır.