Kenan Şahbaz, öykünün inceliklerini; hayatın ve haber bültenlerinin arka sayfalarında kalmış, yazılmaya değmez insanların hikayeleriyle birleştiriyor; sokağa, yoksulluğa, sömürüye, aşka ve ölüme dair yaşanan ne varsa, büyük bir naiflikle okura aktarıyor.
Sahibi Aynı Kuyular, yaşamın ve insanın acımasızlığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererken, her sefer yüreğimize bir bıçak saplayarak, kendimizle ve mahkum olduğumuz sistemle hesaplaşmamıza yol açıyor.
Hurdacı Sefer, Altındağ'ın kaleye bakan tepelerinden birinde bir kayalığın üzerinde uçurum kenarı bir evde büyümüştü. Evinin, sarp kayalığın ucuna yapılmış olması da, şiddetli bir fırtınayla uçurumdan aşağı yıkılmaması da bir mucizenin bağlı iki halkasıydı. Aşağı caddeden gelen geçen herkes kafasını kaldırır, mavi boyalı gecekonduya bakakalırdı...
Aldığı darbelerden artık elini yüzünü hissetmeyen Sefer, kendini karın üzerine iyice bıraktı. Yalnız altındaki ıslaklığı hissediyordu. Yattığı yerden ıslaklık elbisesine geçmiş, ıslak bir yama oluşturmuştu.
Uyandığında her yanından su alan kayık gibi sızlarla çevrelenmişti. Karşısında kaşları eski Türkçe seksen sekiz bir komiser: "Uyan evladım" diye sesleniyordu.
"Amirim" deyip hemen doğruldu Sefer, ağrısına aldırış etmeden. Ne de olsa devletin karşısına çıkmıştı. Kutsal devletin!
Kenan Şahbaz, öykünün inceliklerini; hayatın ve haber bültenlerinin arka sayfalarında kalmış, yazılmaya değmez insanların hikayeleriyle birleştiriyor; sokağa, yoksulluğa, sömürüye, aşka ve ölüme dair yaşanan ne varsa, büyük bir naiflikle okura aktarıyor.
Sahibi Aynı Kuyular, yaşamın ve insanın acımasızlığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererken, her sefer yüreğimize bir bıçak saplayarak, kendimizle ve mahkum olduğumuz sistemle hesaplaşmamıza yol açıyor.
Hurdacı Sefer, Altındağ'ın kaleye bakan tepelerinden birinde bir kayalığın üzerinde uçurum kenarı bir evde büyümüştü. Evinin, sarp kayalığın ucuna yapılmış olması da, şiddetli bir fırtınayla uçurumdan aşağı yıkılmaması da bir mucizenin bağlı iki halkasıydı. Aşağı caddeden gelen geçen herkes kafasını kaldırır, mavi boyalı gecekonduya bakakalırdı...
Aldığı darbelerden artık elini yüzünü hissetmeyen Sefer, kendini karın üzerine iyice bıraktı. Yalnız altındaki ıslaklığı hissediyordu. Yattığı yerden ıslaklık elbisesine geçmiş, ıslak bir yama oluşturmuştu.
Uyandığında her yanından su alan kayık gibi sızlarla çevrelenmişti. Karşısında kaşları eski Türkçe seksen sekiz bir komiser: "Uyan evladım" diye sesleniyordu.
"Amirim" deyip hemen doğruldu Sefer, ağrısına aldırış etmeden. Ne de olsa devletin karşısına çıkmıştı. Kutsal devletin!