“Evet, ben, cılız, zayıf, eksik ve kusurluyum… Ne gücün sadık kölesiyim ne de yetke sahibiyim!.. Aslında en soylu, en onurlu benim!.. “Sağlam beden” ile “meta fetişizminin” bozduğu değilim!.. Bu da değerimi belirliyor benim…
Sağlamlık, beni “anormal” olarak görüyor ya!.. Ben bunu lütuf olarak alıyorum… Çünkü baskın bir grubun içinde değilim... Onu bunu dikizleyip bir ad takmıyorum… İktidar soytarılarına ruhumu satmıyorum… Hem alışılmamış şeyler iyidir… Bence, uygunluk denilen ilaç ona iyi gelir… Ben kendi açımdan zarif, ince, iyi ve güzelim... Herhangi bir şeyin nesnesi olup kendimi aşağılayacak kadar ahmak değilim… Saf, doğal ve samimiyim... Başkasına göre değil, kendime göre yaşadığım için övgüye değerim…”
Kapitalizm "sağlam beden ideolojisi"ni yüceltiyor, sakatlığı "normal"den sapma olarak tanımlıyor ve "ideal bedeni" oluşturmak için tüm iletişim araçlarıyla bilinçlerimize prangalar vuruyor.
"Sakat-sağlam" ayrımı keskinleştirilerek insanlığın bütünlüğü bölünüyor; sakatlar sınıflandırılıp toplumdan dışlanıyor.
"Sakatlığa Övgü", kuşaktan kuşağa aktarılan, sakatlarla ilgili her türlü negatif düşünce, hurafe ve ön yargıya bir başkaldırıdır. Bu tür zihniyetlerle insanı toplumdan yalıtan; onu, düzgün çalışan bir makineye çeviren anlayışlara karşı bir duruştur. Bu kitapta, doğanın içinde bile farklılıklar varken kusursuzluğu aramanın anlamsızlığı dile getiriliyor. "Sakatlığa Övgü" bir başarı öyküsü değildir.
Yazar, yaşadığı ya da gözlemlediği olaylardan yola çıkıyor ve engelli-engelsiz bireyler arasında nasıl bir duygudaşlık kurulacağının ipuçlarını veriyor.Elinizdeki denemeler, farklılıkları dışlamayan, empati, hoşgörü ve sevgiyle kuşatılmış bir dünya arayanlar için kaynak oluşturuyor.
“Evet, ben, cılız, zayıf, eksik ve kusurluyum… Ne gücün sadık kölesiyim ne de yetke sahibiyim!.. Aslında en soylu, en onurlu benim!.. “Sağlam beden” ile “meta fetişizminin” bozduğu değilim!.. Bu da değerimi belirliyor benim…
Sağlamlık, beni “anormal” olarak görüyor ya!.. Ben bunu lütuf olarak alıyorum… Çünkü baskın bir grubun içinde değilim... Onu bunu dikizleyip bir ad takmıyorum… İktidar soytarılarına ruhumu satmıyorum… Hem alışılmamış şeyler iyidir… Bence, uygunluk denilen ilaç ona iyi gelir… Ben kendi açımdan zarif, ince, iyi ve güzelim... Herhangi bir şeyin nesnesi olup kendimi aşağılayacak kadar ahmak değilim… Saf, doğal ve samimiyim... Başkasına göre değil, kendime göre yaşadığım için övgüye değerim…”
Kapitalizm "sağlam beden ideolojisi"ni yüceltiyor, sakatlığı "normal"den sapma olarak tanımlıyor ve "ideal bedeni" oluşturmak için tüm iletişim araçlarıyla bilinçlerimize prangalar vuruyor.
"Sakat-sağlam" ayrımı keskinleştirilerek insanlığın bütünlüğü bölünüyor; sakatlar sınıflandırılıp toplumdan dışlanıyor.
"Sakatlığa Övgü", kuşaktan kuşağa aktarılan, sakatlarla ilgili her türlü negatif düşünce, hurafe ve ön yargıya bir başkaldırıdır. Bu tür zihniyetlerle insanı toplumdan yalıtan; onu, düzgün çalışan bir makineye çeviren anlayışlara karşı bir duruştur. Bu kitapta, doğanın içinde bile farklılıklar varken kusursuzluğu aramanın anlamsızlığı dile getiriliyor. "Sakatlığa Övgü" bir başarı öyküsü değildir.
Yazar, yaşadığı ya da gözlemlediği olaylardan yola çıkıyor ve engelli-engelsiz bireyler arasında nasıl bir duygudaşlık kurulacağının ipuçlarını veriyor.Elinizdeki denemeler, farklılıkları dışlamayan, empati, hoşgörü ve sevgiyle kuşatılmış bir dünya arayanlar için kaynak oluşturuyor.