Sanat, insanlık tarihinin başlangıcından beri yaşamın kumaşında. Bazen haz vererek, bazen kızdırarak, kimi zaman sorgulayarak, rahatsız ederek, şaşırtarak veya kışkırtarak ama hep insanla iç içe. İnsanın diğer canlılar arasındaki özel yerinin, insanın değerinin bir görünümü. Onunla özgürce uğraşabilmek de bu değerin bir gereği. Hukukçuya düşen, sanatın ihtiyaç duyduğu bu özgürlüğün onun özgün niteliklerini göz ardı etmeden nasıl güvence altına alınabileceği üzerine düşünmek. İşte bu bakış açısıyla elinizdeki kitap, sanatta özgürlüğün hukuken güvenceye alınabilmesi için üzerinde durulması gereken birçok soruya cevap veriyor. Sanat özgürlüğünün niteliği, konusu ve kapsamı nedir? Yalnızca bir kişi hakkı mıdır yoksa kültürel yaşama katılma ve kültürel gelişme hakkına da yaslanır mı? Genelgeçer sanat tanımları hukukçu için yeterli midir? Sanata özgü nitelikler ve sanat kavramının geçirdiği düşünsel ve tarihsel evrim hukukçu için neden önemlidir? Sanat özgürlüğünün öznesi yalnızca sanatçılar mıdır? Sanattan yararlananlar, sanatçı sendikaları, platform, forum, kolektif gibi sanat dünyasına özgü tipik veya atipik topluluklar, meslek/emek örgütleri ya da sanat eserinin sanattan yararlananlara ulaşmasında bir tür aracı konumda olan kişiler sanat özgürlüğünün yararlanıcısı olarak düşünülemez mi? Faaliyetleriyle bir anlamda toplumsal hafıza oluşturan bu toplulukları ve kişileri özgürlüğün kapsamı dışında bırakmak çoğulcu demokrasiyle ne ölçüde bağdaşır? Kitap bu ve bunun gibi pek çok konuya dair söz söylerken, önce sanat özgürlüğünün düşünsel ve tarihsel sürecine, sanat kavramının geçirdiği anlam dönüşümüne, kültür endüstrisi kavramı üzerinden devlet-sanat ve sanat-piyasa ilişkisine ve Avangard mantığı üzerine eğiliyor. Ardından, sanat özgürlüğünün sınırlanıp sınırlanamayacağına ilişkin tartışmalarda çoğunlukla köşe taşlarını oluşturan müstehcenlik, pornografi, nefret söylemi ve dini içerikli ifadeler gibi başlıkları karşılaştırmalı bir incelemeyle kapsamlı olarak ele alıyor.
Sanat, insanlık tarihinin başlangıcından beri yaşamın kumaşında. Bazen haz vererek, bazen kızdırarak, kimi zaman sorgulayarak, rahatsız ederek, şaşırtarak veya kışkırtarak ama hep insanla iç içe. İnsanın diğer canlılar arasındaki özel yerinin, insanın değerinin bir görünümü. Onunla özgürce uğraşabilmek de bu değerin bir gereği. Hukukçuya düşen, sanatın ihtiyaç duyduğu bu özgürlüğün onun özgün niteliklerini göz ardı etmeden nasıl güvence altına alınabileceği üzerine düşünmek. İşte bu bakış açısıyla elinizdeki kitap, sanatta özgürlüğün hukuken güvenceye alınabilmesi için üzerinde durulması gereken birçok soruya cevap veriyor. Sanat özgürlüğünün niteliği, konusu ve kapsamı nedir? Yalnızca bir kişi hakkı mıdır yoksa kültürel yaşama katılma ve kültürel gelişme hakkına da yaslanır mı? Genelgeçer sanat tanımları hukukçu için yeterli midir? Sanata özgü nitelikler ve sanat kavramının geçirdiği düşünsel ve tarihsel evrim hukukçu için neden önemlidir? Sanat özgürlüğünün öznesi yalnızca sanatçılar mıdır? Sanattan yararlananlar, sanatçı sendikaları, platform, forum, kolektif gibi sanat dünyasına özgü tipik veya atipik topluluklar, meslek/emek örgütleri ya da sanat eserinin sanattan yararlananlara ulaşmasında bir tür aracı konumda olan kişiler sanat özgürlüğünün yararlanıcısı olarak düşünülemez mi? Faaliyetleriyle bir anlamda toplumsal hafıza oluşturan bu toplulukları ve kişileri özgürlüğün kapsamı dışında bırakmak çoğulcu demokrasiyle ne ölçüde bağdaşır? Kitap bu ve bunun gibi pek çok konuya dair söz söylerken, önce sanat özgürlüğünün düşünsel ve tarihsel sürecine, sanat kavramının geçirdiği anlam dönüşümüne, kültür endüstrisi kavramı üzerinden devlet-sanat ve sanat-piyasa ilişkisine ve Avangard mantığı üzerine eğiliyor. Ardından, sanat özgürlüğünün sınırlanıp sınırlanamayacağına ilişkin tartışmalarda çoğunlukla köşe taşlarını oluşturan müstehcenlik, pornografi, nefret söylemi ve dini içerikli ifadeler gibi başlıkları karşılaştırmalı bir incelemeyle kapsamlı olarak ele alıyor.