“Bunları neden yazmam gerektiğini bilmiyorum.
Bilmek istemiyorum.
Bilebilecek gibi hissetmiyorum kendimi.”
Amerikalı ilk feminist yazarlardan biri olan Charlotte Perkins Gilman böyle der ama neyse ki yazmaya da devam eder. Kendi hayatından izler taşıyan “Sarı Duvar Kağıdı” öyküsünde şefkat ve korumacılık adına yapılan kontrollere, baskılara, kadına biçilen toplumsal rollere, soyutlanmaya ve en çok da kapatılmaya isyan eder. İnatla duvara yapışmış çirkin bir duvar kağıdı gibi hayatını ve zihnini karartan, kaplayan bu baskılar onu güçsüzleştirir, zayıflatır, çaresizleştirir ve histerikleştirir. Fakat nihayetinde bu kağıt tekrar onarılamayacak şekilde yırtılacak ve hayatını karartan her şey bu kağıtla birlikte yere serilecektir…
“Bunları neden yazmam gerektiğini bilmiyorum.
Bilmek istemiyorum.
Bilebilecek gibi hissetmiyorum kendimi.”
Amerikalı ilk feminist yazarlardan biri olan Charlotte Perkins Gilman böyle der ama neyse ki yazmaya da devam eder. Kendi hayatından izler taşıyan “Sarı Duvar Kağıdı” öyküsünde şefkat ve korumacılık adına yapılan kontrollere, baskılara, kadına biçilen toplumsal rollere, soyutlanmaya ve en çok da kapatılmaya isyan eder. İnatla duvara yapışmış çirkin bir duvar kağıdı gibi hayatını ve zihnini karartan, kaplayan bu baskılar onu güçsüzleştirir, zayıflatır, çaresizleştirir ve histerikleştirir. Fakat nihayetinde bu kağıt tekrar onarılamayacak şekilde yırtılacak ve hayatını karartan her şey bu kağıtla birlikte yere serilecektir…