“...Bu yapıt bir roman değildir, bir tarih kroniği hiç değildir. Savaş ve Barış, yazıldığı biçim içinde, yazarın dile getirmek istediği ve getirebildiği şeydir. Düzyazıdaki geçerli sanatsal yaratış biçimlerini görmezlikten geliyora benzeyen bu savım bir amaç gözetilerek söylenseydi, gerçekleştirilmiş başka örneklere dayanmasaydı, bir kendini beğenmişlik olarak görülebilirdi. Oysa Puşkin'den bu yana Rus yazını, Avrupa'dan alınan bu biçimlere aykırı düşen birçok örnek sunmakla kalmadığı gibi, bunun tersi olan bir tek örnek de vermemektedir bize. Gogol'un ‘Ölü Canlar'ından, Dostoyevski'nin ‘Ölüler Evi'ne kadar Rus yazınının çağdaş döneminde bayağılıktan sıyrılmış bir tek düzyazı yapıtı yoktur ki, tam anlamıyla roman, şiir ya da öykü biçiminde olsun...”
“...Bu yapıt bir roman değildir, bir tarih kroniği hiç değildir. Savaş ve Barış, yazıldığı biçim içinde, yazarın dile getirmek istediği ve getirebildiği şeydir. Düzyazıdaki geçerli sanatsal yaratış biçimlerini görmezlikten geliyora benzeyen bu savım bir amaç gözetilerek söylenseydi, gerçekleştirilmiş başka örneklere dayanmasaydı, bir kendini beğenmişlik olarak görülebilirdi. Oysa Puşkin'den bu yana Rus yazını, Avrupa'dan alınan bu biçimlere aykırı düşen birçok örnek sunmakla kalmadığı gibi, bunun tersi olan bir tek örnek de vermemektedir bize. Gogol'un ‘Ölü Canlar'ından, Dostoyevski'nin ‘Ölüler Evi'ne kadar Rus yazınının çağdaş döneminde bayağılıktan sıyrılmış bir tek düzyazı yapıtı yoktur ki, tam anlamıyla roman, şiir ya da öykü biçiminde olsun...”