Sen ve Ben yalnızdık... Sonu gelmeyen bir yeşil yolda yan yana yürüyorduk... Vücudumun bir tarafı senin ateşinle sıcaktı... Öteki tarafı buz gibi soğumuştu.
"Sen ve Ben.. Başka kimse yok ve olmayacak değil mi Leylâ?" dedin.
"Sen ve Ben... Bedi Muammer, başka hiç kimse yok ve olmayacak."
Yeşil yolda gözlerinin yeşili büsbütün daha parlaktı. Kolunu belime doladın... Vücudum, ortadan bölünüyor sandım... Ellerinin kıskacı kemiklerimi gıcırdatıyor sandım... Ölüyorum sandım.
"Ölüyorum sevgilim!"
Ağrıyan kemiklerim, kendi sesimin tatlı iniltisiyle sızladı. O zaman başımın, saçlarımdan çekildiğini hissettim ve sıcak nefesin, tekrar dudaklarımı bir cehennem ateşinde yaktı.
"Yalnız Sen ve Ben!.."
(…)
Her akşam, saatlerce sana bakar, seninle yaşarım... Sen neredesin Leylâ?.. Beni hiç hatırlıyor musun? Dünyanın bir ucunda seni düşündüğümü, seni sevdiğimi... Gözlerim fırtınalı bir ufuk görürken, bütün mevcudiyetimin sakin, durgun bir ufukta seni tahayyül ettiğini ve çağırdığını biliyor musun?
Leylâ, seninle yaşadığım her günün hatırası benliğimde yer etmiş... Onlardan ayrılamıyorum... Kanımdan, etimden ayrılamadığım gibi!..
Bu hatıraların ortasında, temiz ve yüksek sevgilim, Sen bir sultan haşmetiyle yaşıyorsun, Beni yürütüyorsun, yaşatıyorsun…
Halk arasında çok okunan romanların yazarı Muazzez Tahsin Berkand, eserlerinin çoğunda güçlü kadın karakterleri yansıtmış; çoğunlukla aşk konularını ele aldığı bu eserleri pek çok baskı yapmış ve filme alınmıştır.
Romanlarında İstanbul'u ve o zamanın yaşayışını pek güzel resmetmiş; şimdilerde bizi belki de özlemle anılan o günlere, incelikler deryasına götürmüştür. Öyle ki Selim İleri, yazarın eserleri için şu güzel tanımlamayı yapmıştır:
"Muazzez Tahsin Berkand'ın romanlarında, eskilerin 'aile terbiyesi' dedikleri, yıldızı sönüp gideli epey olmuş o yaşama biçimi, yaşama görgüsü daima duyumsanır."
Sen ve Ben yalnızdık... Sonu gelmeyen bir yeşil yolda yan yana yürüyorduk... Vücudumun bir tarafı senin ateşinle sıcaktı... Öteki tarafı buz gibi soğumuştu.
"Sen ve Ben.. Başka kimse yok ve olmayacak değil mi Leylâ?" dedin.
"Sen ve Ben... Bedi Muammer, başka hiç kimse yok ve olmayacak."
Yeşil yolda gözlerinin yeşili büsbütün daha parlaktı. Kolunu belime doladın... Vücudum, ortadan bölünüyor sandım... Ellerinin kıskacı kemiklerimi gıcırdatıyor sandım... Ölüyorum sandım.
"Ölüyorum sevgilim!"
Ağrıyan kemiklerim, kendi sesimin tatlı iniltisiyle sızladı. O zaman başımın, saçlarımdan çekildiğini hissettim ve sıcak nefesin, tekrar dudaklarımı bir cehennem ateşinde yaktı.
"Yalnız Sen ve Ben!.."
(…)
Her akşam, saatlerce sana bakar, seninle yaşarım... Sen neredesin Leylâ?.. Beni hiç hatırlıyor musun? Dünyanın bir ucunda seni düşündüğümü, seni sevdiğimi... Gözlerim fırtınalı bir ufuk görürken, bütün mevcudiyetimin sakin, durgun bir ufukta seni tahayyül ettiğini ve çağırdığını biliyor musun?
Leylâ, seninle yaşadığım her günün hatırası benliğimde yer etmiş... Onlardan ayrılamıyorum... Kanımdan, etimden ayrılamadığım gibi!..
Bu hatıraların ortasında, temiz ve yüksek sevgilim, Sen bir sultan haşmetiyle yaşıyorsun, Beni yürütüyorsun, yaşatıyorsun…
Halk arasında çok okunan romanların yazarı Muazzez Tahsin Berkand, eserlerinin çoğunda güçlü kadın karakterleri yansıtmış; çoğunlukla aşk konularını ele aldığı bu eserleri pek çok baskı yapmış ve filme alınmıştır.
Romanlarında İstanbul'u ve o zamanın yaşayışını pek güzel resmetmiş; şimdilerde bizi belki de özlemle anılan o günlere, incelikler deryasına götürmüştür. Öyle ki Selim İleri, yazarın eserleri için şu güzel tanımlamayı yapmıştır:
"Muazzez Tahsin Berkand'ın romanlarında, eskilerin 'aile terbiyesi' dedikleri, yıldızı sönüp gideli epey olmuş o yaşama biçimi, yaşama görgüsü daima duyumsanır."