Klasik Türk edebiyatı nazım ve nesir olmak üzere iki ana çizgide varlığını sürdürmüş; pek çok nazım şekli, edebîtür ve üslup vasıtasıyla varlık göstermiştir. Bu bağlamda, şerh geleneği klasik Türk edebiyatı içinde hatırı sayılırbir yere sahiptir. Özellikle de model alınan İran edebiyatı ve İran edebiyatı içinde de Molla Câmî'nin birçok eserigeleneksel şerh yöntemi ile şerh edilmiştir. Câmî'nin klasik Türk edebiyatında tesirleri oldukça güçlüdür ve buetki onun eserlerinin şerh edilme çabasında açıkça gözlemlenmektedir. Anılan bu tesir klasik Türk edebiyatınınkuruluş dönemiyle sınırlı kalmamış, son dönemlerine kadar süreklilik göstermiştir. XVIII. yüzyılın sonlarınadoğru Molla Câmî'nin Lüccetü'l Esrâr adlı yüz beyitlik kasidesinin şerhini ihtiva eden Hâcibî'nin Şerh-i Kasîde-iLüccetü'l-Esrâr adlı eseri bu etkinin sürekliliğini gösteren güçlü bir delilidir.
Klasik Türk edebiyatı çok geniş bir coğrafyada varlık bulmuştur. Sadece Anadolu sahasındaki varlık alanı gözönünde bulundurulduğunda bu edebî geleneğin baş göstermediği neredeyse hiçbir bölgenin ya da şehrin olmadığısöylenebilir. XVIII. ve XIX. asırda yaşamış olan Karslı Hâcibî bir klasik Türk edebiyatı şairi olarak andığımız edebî geleneğin coğrafî yayılımı hakkında yeterli bir izlenim uyandırmaktadır. Bunun yanı sıra Câmî'nin sondönemlere kadar Anadolu'nun merkezden uzak bir şehrinde etkisinin varlığını göstermesi bakımından daüzerinde durulmaya değerdir.
Kars, tarihinin yanı sıra edebî gelenek bakımından da ilgi uyandırabilecek bir konumu yakalayabilmiştir. KlasikTürk edebiyatının varlık bulması için gerekli Türk-İslam medeniyetinin tezahürlerinin görüldüğü bir Osmanlışehri olabilmiştir. Medreseler bu tezahürün en somut göstergesi olduğu gibi klasik Türk edebiyatını da besleyenbir kaynak olmuştur. Hâcibî'nin yanı sıra Kars'ta birçok klasik Türk edebiyatı şairinin yetişmiş olması bubakımdan teyit edici olma özelliği gösterir.
Çalışmamız giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde şerh geleneği, Molla Câmî'nin hayatı, sanatıve eserleri üzerinde duruldu. İlk bölümde eserin müellifi Hâcibî'nin hayatı, sanatı ve eserleri tanıtıldı, İkincibölümde Hâcibî'nin Şerh-i Kasîde-i Lüccetü'l-Esrâr adlı eseri çeşitli açılardan incelemeye tabi tutuldu. Üçüncübölümde eserin nüsha tavsifi, metnin kurulması ile ilgili teknik hususlar ve tenkitli metin üzerindeduruldu. Dördüncü bölümde ise metnin merkezine alınan B nüshasının tıpkıbasımına yer verildi. Bu açıdan HüseyinHulûsî'nin divanının kültür hayatımıza kazandırılması ve edebî geleneğimiz içindeki yerinin tespit ve tahlili elzem görülmüştür.
Klasik Türk edebiyatı nazım ve nesir olmak üzere iki ana çizgide varlığını sürdürmüş; pek çok nazım şekli, edebîtür ve üslup vasıtasıyla varlık göstermiştir. Bu bağlamda, şerh geleneği klasik Türk edebiyatı içinde hatırı sayılırbir yere sahiptir. Özellikle de model alınan İran edebiyatı ve İran edebiyatı içinde de Molla Câmî'nin birçok eserigeleneksel şerh yöntemi ile şerh edilmiştir. Câmî'nin klasik Türk edebiyatında tesirleri oldukça güçlüdür ve buetki onun eserlerinin şerh edilme çabasında açıkça gözlemlenmektedir. Anılan bu tesir klasik Türk edebiyatınınkuruluş dönemiyle sınırlı kalmamış, son dönemlerine kadar süreklilik göstermiştir. XVIII. yüzyılın sonlarınadoğru Molla Câmî'nin Lüccetü'l Esrâr adlı yüz beyitlik kasidesinin şerhini ihtiva eden Hâcibî'nin Şerh-i Kasîde-iLüccetü'l-Esrâr adlı eseri bu etkinin sürekliliğini gösteren güçlü bir delilidir.
Klasik Türk edebiyatı çok geniş bir coğrafyada varlık bulmuştur. Sadece Anadolu sahasındaki varlık alanı gözönünde bulundurulduğunda bu edebî geleneğin baş göstermediği neredeyse hiçbir bölgenin ya da şehrin olmadığısöylenebilir. XVIII. ve XIX. asırda yaşamış olan Karslı Hâcibî bir klasik Türk edebiyatı şairi olarak andığımız edebî geleneğin coğrafî yayılımı hakkında yeterli bir izlenim uyandırmaktadır. Bunun yanı sıra Câmî'nin sondönemlere kadar Anadolu'nun merkezden uzak bir şehrinde etkisinin varlığını göstermesi bakımından daüzerinde durulmaya değerdir.
Kars, tarihinin yanı sıra edebî gelenek bakımından da ilgi uyandırabilecek bir konumu yakalayabilmiştir. KlasikTürk edebiyatının varlık bulması için gerekli Türk-İslam medeniyetinin tezahürlerinin görüldüğü bir Osmanlışehri olabilmiştir. Medreseler bu tezahürün en somut göstergesi olduğu gibi klasik Türk edebiyatını da besleyenbir kaynak olmuştur. Hâcibî'nin yanı sıra Kars'ta birçok klasik Türk edebiyatı şairinin yetişmiş olması bubakımdan teyit edici olma özelliği gösterir.
Çalışmamız giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde şerh geleneği, Molla Câmî'nin hayatı, sanatıve eserleri üzerinde duruldu. İlk bölümde eserin müellifi Hâcibî'nin hayatı, sanatı ve eserleri tanıtıldı, İkincibölümde Hâcibî'nin Şerh-i Kasîde-i Lüccetü'l-Esrâr adlı eseri çeşitli açılardan incelemeye tabi tutuldu. Üçüncübölümde eserin nüsha tavsifi, metnin kurulması ile ilgili teknik hususlar ve tenkitli metin üzerindeduruldu. Dördüncü bölümde ise metnin merkezine alınan B nüshasının tıpkıbasımına yer verildi. Bu açıdan HüseyinHulûsî'nin divanının kültür hayatımıza kazandırılması ve edebî geleneğimiz içindeki yerinin tespit ve tahlili elzem görülmüştür.