“Ay dede hiç yardım etmiyordu. Sadece durup izliyordu. Bazen kocaman bir yuvarlak olarak görüyordum onu, bazen ise hiç yoktu. Güneş ise her gün vardı. Güneşi her gün görüyordum. Güneş bir başka misket arkadaşım oluvermişti. Resim defterime bu yüzden hiç ay fotoğrafı çizmemiştim belki de…
Güneş en güzel haliyle tüm resim defterimi renklendiriyordu. Güneşi çizerken de ortasına gülen yüz yapıyordum. Bir defasında güneşe üzgün bir ifade ekledim ama bu ona hiç yakışmamıştı. O günden bu güne güneş; tüm enerjim, hayata tutunuşum, ışığım, yörüngem ve en önemlisi de hayat kaynağım olmuştu. Bulutlu bir resim de çizsem muhakkak güneşi de arasına çizer, gülümseme ifadesini koyardım. Ona her bakışımda ben de gülümserdim çünkü.”
Çocuklar hayal kurar ve yaşatırdı. Yaşayınca da kolay kolay öldürmezlerdi.
Büyüyeceklerini düşünemediklerinden, ölümü de bilmezlerdi.
Sevgisiz hayat, zorunlulukların pençesinde, ayakları prangalara bağlı hayatını idam etmiş insanların, mecburiyet duygusuyla kendi dünyalarındaki karartılarının kırıntılarını toplamasıydı. Hayat kırıntılarıyla değil, kalıntılarıyla varlığı hissedilerek toplanmalı ve yutulmalıydı. Bunun için her şey SEV-ilmeliydi çünkü bütün karanlıklar SEV-giyle aydınlanırdı.
“Ay dede hiç yardım etmiyordu. Sadece durup izliyordu. Bazen kocaman bir yuvarlak olarak görüyordum onu, bazen ise hiç yoktu. Güneş ise her gün vardı. Güneşi her gün görüyordum. Güneş bir başka misket arkadaşım oluvermişti. Resim defterime bu yüzden hiç ay fotoğrafı çizmemiştim belki de…
Güneş en güzel haliyle tüm resim defterimi renklendiriyordu. Güneşi çizerken de ortasına gülen yüz yapıyordum. Bir defasında güneşe üzgün bir ifade ekledim ama bu ona hiç yakışmamıştı. O günden bu güne güneş; tüm enerjim, hayata tutunuşum, ışığım, yörüngem ve en önemlisi de hayat kaynağım olmuştu. Bulutlu bir resim de çizsem muhakkak güneşi de arasına çizer, gülümseme ifadesini koyardım. Ona her bakışımda ben de gülümserdim çünkü.”
Çocuklar hayal kurar ve yaşatırdı. Yaşayınca da kolay kolay öldürmezlerdi.
Büyüyeceklerini düşünemediklerinden, ölümü de bilmezlerdi.
Sevgisiz hayat, zorunlulukların pençesinde, ayakları prangalara bağlı hayatını idam etmiş insanların, mecburiyet duygusuyla kendi dünyalarındaki karartılarının kırıntılarını toplamasıydı. Hayat kırıntılarıyla değil, kalıntılarıyla varlığı hissedilerek toplanmalı ve yutulmalıydı. Bunun için her şey SEV-ilmeliydi çünkü bütün karanlıklar SEV-giyle aydınlanırdı.