Dünyaya gözlerini açtığı günden hayatının son günlerine dek dolu dolu yaşamış, fakat yine de kendi tabiriyle, gerçek aşka seyirci kalmış, yaşatamamış biridir Orhan Bey.
Büyülü bir ortamda doğmuş ve gerçek anlamda büyülerin, sihrin revaçta olduğu, cahil halk topluluklarının büyülerden medet umduğu; toprak ağalığının, aşiret düzeninin egemen olduğu; kadınların ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü bir ortamda çocukluğunu geçirmiştir.
Hayatı boyunca büyülere, büyülü şeylere ve sihre ilgi duyan Orhan Bey, çocukluğunun Büyücü Osti Ninesini de hiçbir zaman unutamamıştır.
Kaç kere kendini gerçek aşkın büyüsüne kaptırmışsa da talihsiz gelişen olaylar Orhan Bey'i aşkından hep uzaklaştırmış, ömrünün son yıllarına dek bu kader kendisini takip etmiştir.
Toprak ağası namzedi Küçük Orhan'ın mücadeleyle geçen ömrünün son yıllarından başlayarak gençliğine doğru gönderdiği projeksiyonlarla roman boyunca kahramanımızı içselleştirmemizi sağlayan yazar, Orhan Bey'in kendini yetiştirmiş aydın bir insan olarak modernlik ile geleneğin arasında sıkışmış çaresiz hayatını anlatıyor.
Zora karşı çıkmanın, zorbalığa direnmenin de bedelini ödemiş olan Orhan Bey, bu sıkışmışlığı ve korkuları hayatı boyunca yaşar. Bu yüzden de oturmak ve izlemek zorunda kalır.
Hayatının son günlerini yaşayan bir insanın kendisiyle ve içinden çıktığı toplumla yüzleşmesinin romanıdır Seyirci.
Yazar Selçuk Tütak, insan duygularının derinliğine indiği Seyirci romanıyla, ağaların ve beylerin hüküm sürdüğü acımasız bir dünyadan din tüccarlarına, kan davalarına, gerçek aşka, hayata ve ölüme dair her şeyi sorguluyor.
Kimileri yaşadıklarına “keder” dedi
Kimileriyse “kader”
Kimileri de kederi ya da kaderi kenara iterek “Vazgeçmiyorum” deyip yoluna devam etti.
Asla Vazgeçmemek herkesin başarmak istediği bir şeydir. Ancak bazı insanlar bu güce sahiptir. Çoğu kişi bunun öneminden bahseder, nasıl yapıldığına dair yaşam hikayeleri anlatır. Sonuç olarak çok az insanın başardığı Asla Vazgeçmemeyi herkes konuşur, öyle olmak ister, ancak vazgeçenlerden olur.
Asla Vazgeçmeyenlerden olmak ister misin?
Bu bir irade gücü mü?
Yaşam felsefesi mi?
Bilgelik mi?
Asla Vazgeçmeyenlerde panik atak, depresyon gibi psikolojik bozukluklar neden az görülüyor?
Onlar asla vazgeçmemek uğruna sahip oldukları birçok şeyden mahrum kaldılar. Arzularına gem vurdular. Takdir görmediler, eleştirildiler, yalnız bırakıldılar, ancak yollarına devam ettiler.
Asla Vazgeçmemek için disiplinlerini kaybetmediler. Yoruldular, yorgunluklarına aldırmadılar.
Dinlenirken dahi yorulmayı özlediler. Disiplinli olabilmek onlar için bir ideal değildi; yemek, içmek, uyumak gibi en temel davranışlar haline gelmişti.
Kimi zaman acı çektiler, kimi zaman da bu acılar yaşamlarında trajedi haline geldi. Ancak her şeye rağmen tüm yaşanılanların bir anlamı olmalıydı, bu anlamı bulabilmek için yollarına devam ettiler.
Asla Vazgeçmemek insanın en büyük içsel yolculuğudur. Hedef vazgeçilmemiş olana ulaşmak değildir. Bu yolculukta keyifle ilerleyebilmektir. Hacılar tüm yolculukları boyunca son noktaya ulaşmanın motivasyonuyla ilerler. Ara duraklarda hep gelecekte onları bekleyen, hacı olacakları yeri hayal ederler. Geçilen yerlerin, orada yaşanılanların pek
de önemi yoktur.
Göçebeler de yolculuk yapar. Mola verdikleri duraklarda geçtikleri yerlerin güzelliklerini düşünürler. Ve sadece bir sonraki duraklarını planlayarak yollarına devam ederler. Onlar için ulaşılmayı bekleyen son nokta yoktur.
Hepimiz göçebe olarak geldik bu dünyaya. Ve hacılar gibi yaşamaya çalışıyoruz.
Asla Vazgeçmeyenler, iç dünyalarında göçebe olarak yollarına devam ederler.
Kimileri yaşadıklarına “keder” dedi
Kimileriyse “kader”
Kimileri de kederi ya da kaderi kenara iterek “Vazgeçmiyorum” deyip yoluna devam etti.
Asla Vazgeçmemek herkesin başarmak istediği bir şeydir. Ancak bazı insanlar bu güce sahiptir. Çoğu kişi bunun öneminden bahseder, nasıl yapıldığına dair yaşam hikayeleri anlatır. Sonuç olarak çok az insanın başardığı Asla Vazgeçmemeyi herkes konuşur, öyle olmak ister, ancak vazgeçenlerden olur.
Asla Vazgeçmeyenlerden olmak ister misin?
Bu bir irade gücü mü?
Yaşam felsefesi mi?
Bilgelik mi?
Asla Vazgeçmeyenlerde panik atak, depresyon gibi psikolojik bozukluklar neden az görülüyor?Onlar asla vazgeçmemek uğruna sahip oldukları birçok şeyden mahrum kaldılar. Arzularına gem vurdular. Takdir görmediler, eleştirildiler, yalnız bırakıldılar, ancak yollarına devam ettiler. Asla Vazgeçmemek için disiplinlerini kaybetmediler. Yoruldular, yorgunluklarına aldırmadılar. Dinlenirken dahi yorulmayı özlediler. Disiplinli olabilmek onlar için bir ideal değildi; yemek, içmek, uyumak gibi en temel davranışlar haline gelmişti.
Kimi zaman acı çektiler, kimi zaman da bu acılar yaşamlarında trajedi haline geldi. Ancak her şeye rağmen tüm yaşanılanların bir anlamı olmalıydı, bu anlamı bulabilmek için yollarına devam ettiler. Asla Vazgeçmemek insanın en büyük içsel yolculuğudur. Hedef vazgeçilmemiş olana ulaşmak değildir. Bu yolculukta keyifle ilerleyebilmektir.
Hacılar tüm yolculukları boyunca son noktaya ulaşmanın motivasyonuyla ilerler. Ara duraklarda hep gelecekte onları bekleyen, hacı olacakları yeri hayal ederler. Geçilen yerlerin, orada yaşanılanların pekde önemi yoktur.
Göçebeler de yolculuk yapar. Mola verdikleri duraklarda geçtikleri yerlerin güzelliklerini düşünürler. Ve sadece bir sonraki duraklarını planlayarak yollarına devam ederler. Onlar için ulaşılmayı bekleyen son nokta yoktur.
Hepimiz göçebe olarak geldik bu dünyaya. Ve hacılar gibi yaşamaya çalışıyoruz.Asla Vazgeçmeyenler, iç dünyalarında göçebe olarak yollarına devam ederler
Dünyaya gözlerini açtığı günden hayatının son günlerine dek dolu dolu yaşamış, fakat yine de kendi tabiriyle, gerçek aşka seyirci kalmış, yaşatamamış biridir Orhan Bey.
Büyülü bir ortamda doğmuş ve gerçek anlamda büyülerin, sihrin revaçta olduğu, cahil halk topluluklarının büyülerden medet umduğu; toprak ağalığının, aşiret düzeninin egemen olduğu; kadınların ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü bir ortamda çocukluğunu geçirmiştir.
Hayatı boyunca büyülere, büyülü şeylere ve sihre ilgi duyan Orhan Bey, çocukluğunun Büyücü Osti Ninesini de hiçbir zaman unutamamıştır.
Kaç kere kendini gerçek aşkın büyüsüne kaptırmışsa da talihsiz gelişen olaylar Orhan Bey'i aşkından hep uzaklaştırmış, ömrünün son yıllarına dek bu kader kendisini takip etmiştir.
Toprak ağası namzedi Küçük Orhan'ın mücadeleyle geçen ömrünün son yıllarından başlayarak gençliğine doğru gönderdiği projeksiyonlarla roman boyunca kahramanımızı içselleştirmemizi sağlayan yazar, Orhan Bey'in kendini yetiştirmiş aydın bir insan olarak modernlik ile geleneğin arasında sıkışmış çaresiz hayatını anlatıyor.
Zora karşı çıkmanın, zorbalığa direnmenin de bedelini ödemiş olan Orhan Bey, bu sıkışmışlığı ve korkuları hayatı boyunca yaşar. Bu yüzden de oturmak ve izlemek zorunda kalır.
Hayatının son günlerini yaşayan bir insanın kendisiyle ve içinden çıktığı toplumla yüzleşmesinin romanıdır Seyirci.
Yazar Selçuk Tütak, insan duygularının derinliğine indiği Seyirci romanıyla, ağaların ve beylerin hüküm sürdüğü acımasız bir dünyadan din tüccarlarına, kan davalarına, gerçek aşka, hayata ve ölüme dair her şeyi sorguluyor.
Kimileri yaşadıklarına “keder” dedi
Kimileriyse “kader”
Kimileri de kederi ya da kaderi kenara iterek “Vazgeçmiyorum” deyip yoluna devam etti.
Asla Vazgeçmemek herkesin başarmak istediği bir şeydir. Ancak bazı insanlar bu güce sahiptir. Çoğu kişi bunun öneminden bahseder, nasıl yapıldığına dair yaşam hikayeleri anlatır. Sonuç olarak çok az insanın başardığı Asla Vazgeçmemeyi herkes konuşur, öyle olmak ister, ancak vazgeçenlerden olur.
Asla Vazgeçmeyenlerden olmak ister misin?
Bu bir irade gücü mü?
Yaşam felsefesi mi?
Bilgelik mi?
Asla Vazgeçmeyenlerde panik atak, depresyon gibi psikolojik bozukluklar neden az görülüyor?
Onlar asla vazgeçmemek uğruna sahip oldukları birçok şeyden mahrum kaldılar. Arzularına gem vurdular. Takdir görmediler, eleştirildiler, yalnız bırakıldılar, ancak yollarına devam ettiler.
Asla Vazgeçmemek için disiplinlerini kaybetmediler. Yoruldular, yorgunluklarına aldırmadılar.
Dinlenirken dahi yorulmayı özlediler. Disiplinli olabilmek onlar için bir ideal değildi; yemek, içmek, uyumak gibi en temel davranışlar haline gelmişti.
Kimi zaman acı çektiler, kimi zaman da bu acılar yaşamlarında trajedi haline geldi. Ancak her şeye rağmen tüm yaşanılanların bir anlamı olmalıydı, bu anlamı bulabilmek için yollarına devam ettiler.
Asla Vazgeçmemek insanın en büyük içsel yolculuğudur. Hedef vazgeçilmemiş olana ulaşmak değildir. Bu yolculukta keyifle ilerleyebilmektir. Hacılar tüm yolculukları boyunca son noktaya ulaşmanın motivasyonuyla ilerler. Ara duraklarda hep gelecekte onları bekleyen, hacı olacakları yeri hayal ederler. Geçilen yerlerin, orada yaşanılanların pek
de önemi yoktur.
Göçebeler de yolculuk yapar. Mola verdikleri duraklarda geçtikleri yerlerin güzelliklerini düşünürler. Ve sadece bir sonraki duraklarını planlayarak yollarına devam ederler. Onlar için ulaşılmayı bekleyen son nokta yoktur.
Hepimiz göçebe olarak geldik bu dünyaya. Ve hacılar gibi yaşamaya çalışıyoruz.
Asla Vazgeçmeyenler, iç dünyalarında göçebe olarak yollarına devam ederler.
Kimileri yaşadıklarına “keder” dedi
Kimileriyse “kader”
Kimileri de kederi ya da kaderi kenara iterek “Vazgeçmiyorum” deyip yoluna devam etti.
Asla Vazgeçmemek herkesin başarmak istediği bir şeydir. Ancak bazı insanlar bu güce sahiptir. Çoğu kişi bunun öneminden bahseder, nasıl yapıldığına dair yaşam hikayeleri anlatır. Sonuç olarak çok az insanın başardığı Asla Vazgeçmemeyi herkes konuşur, öyle olmak ister, ancak vazgeçenlerden olur.
Asla Vazgeçmeyenlerden olmak ister misin?
Bu bir irade gücü mü?
Yaşam felsefesi mi?
Bilgelik mi?
Asla Vazgeçmeyenlerde panik atak, depresyon gibi psikolojik bozukluklar neden az görülüyor?Onlar asla vazgeçmemek uğruna sahip oldukları birçok şeyden mahrum kaldılar. Arzularına gem vurdular. Takdir görmediler, eleştirildiler, yalnız bırakıldılar, ancak yollarına devam ettiler. Asla Vazgeçmemek için disiplinlerini kaybetmediler. Yoruldular, yorgunluklarına aldırmadılar. Dinlenirken dahi yorulmayı özlediler. Disiplinli olabilmek onlar için bir ideal değildi; yemek, içmek, uyumak gibi en temel davranışlar haline gelmişti.
Kimi zaman acı çektiler, kimi zaman da bu acılar yaşamlarında trajedi haline geldi. Ancak her şeye rağmen tüm yaşanılanların bir anlamı olmalıydı, bu anlamı bulabilmek için yollarına devam ettiler. Asla Vazgeçmemek insanın en büyük içsel yolculuğudur. Hedef vazgeçilmemiş olana ulaşmak değildir. Bu yolculukta keyifle ilerleyebilmektir.
Hacılar tüm yolculukları boyunca son noktaya ulaşmanın motivasyonuyla ilerler. Ara duraklarda hep gelecekte onları bekleyen, hacı olacakları yeri hayal ederler. Geçilen yerlerin, orada yaşanılanların pekde önemi yoktur.
Göçebeler de yolculuk yapar. Mola verdikleri duraklarda geçtikleri yerlerin güzelliklerini düşünürler. Ve sadece bir sonraki duraklarını planlayarak yollarına devam ederler. Onlar için ulaşılmayı bekleyen son nokta yoktur.
Hepimiz göçebe olarak geldik bu dünyaya. Ve hacılar gibi yaşamaya çalışıyoruz.Asla Vazgeçmeyenler, iç dünyalarında göçebe olarak yollarına devam ederler