"Ülke içindeki sosyal yaşam, gelenek ve görenekler az sayıda olsa da insanları yaşadıkları yurtlardan etmeye yeter. Örneğin “Kan Davaları” özellikle az gelişmiş, dini değerlere fazla bağımlı, cahil, biat ve itaat kültürüne alışmış toplumlarda daha çok görülen vahşetlerin başında gelir. Kan dökmek kutsallaştırılır. İşte bu durumda da güçsüz olan o yöreden, yerinden yurdundan kaçmak, yani göçmek zorundadır.
Yeni göçler daha önce hiç bilmediği yerler demektir. Göçüyle gelen, yerleşik olanın gözünde “göçmen, yaban, dışarıdan gelmiş, şüpheli kişi” olarak kalacaktır hep.
Bu kitabımda ikisi yurt dışından, biri yurt içinden değişik nedenlerle göçmek zorunda kalan üç ailenin üç kuşağının yaşadıkları anlatılmaktadır; Dede-Baba-Torun. Bu üçlünün sonunda Karadeniz bölgesinin bir orman köyünde yolları kesişmiştir. Her kuşağın ayrı bir öyküsü vardır. 100-150 yıllık bir süreç içinde şekilleri farklı olsa da sonuçları benzer olaylar yaşanacaktır. Bu süreçte savaşların, kan davalarının, din bezirgânlarının, törelerin, ahlaksızlığın ve cana kıymanın sıradanlaşmış hallerine tanık olacağız.
Sanıyorum, dün yaşanmış olanları, bugün yaşananları, kısaca içinde “insan” olan insanın öyküsünü, normal akılla anlamak ve yorumlamakta zorlanacağız."
"Ülke içindeki sosyal yaşam, gelenek ve görenekler az sayıda olsa da insanları yaşadıkları yurtlardan etmeye yeter. Örneğin “Kan Davaları” özellikle az gelişmiş, dini değerlere fazla bağımlı, cahil, biat ve itaat kültürüne alışmış toplumlarda daha çok görülen vahşetlerin başında gelir. Kan dökmek kutsallaştırılır. İşte bu durumda da güçsüz olan o yöreden, yerinden yurdundan kaçmak, yani göçmek zorundadır.
Yeni göçler daha önce hiç bilmediği yerler demektir. Göçüyle gelen, yerleşik olanın gözünde “göçmen, yaban, dışarıdan gelmiş, şüpheli kişi” olarak kalacaktır hep.
Bu kitabımda ikisi yurt dışından, biri yurt içinden değişik nedenlerle göçmek zorunda kalan üç ailenin üç kuşağının yaşadıkları anlatılmaktadır; Dede-Baba-Torun. Bu üçlünün sonunda Karadeniz bölgesinin bir orman köyünde yolları kesişmiştir. Her kuşağın ayrı bir öyküsü vardır. 100-150 yıllık bir süreç içinde şekilleri farklı olsa da sonuçları benzer olaylar yaşanacaktır. Bu süreçte savaşların, kan davalarının, din bezirgânlarının, törelerin, ahlaksızlığın ve cana kıymanın sıradanlaşmış hallerine tanık olacağız.
Sanıyorum, dün yaşanmış olanları, bugün yaşananları, kısaca içinde “insan” olan insanın öyküsünü, normal akılla anlamak ve yorumlamakta zorlanacağız."