On gündür aç bırakılan vahşi kurtlar, on gündür aç ve susuz, bitkin düşmüş kraliçe ve aşığına saldırdı. Kral, bu vahşeti herkesin seyretmesini emretmişti. Bakmayan olursa, o da tıpkı şimdikiler gibi cezalandırılacaktı. Vahşet son bulmuştu. "Kurtları yakalayıp, canlı canlı yakın!" diye emretti Kral, yeniden. Askerler her verilen emri eksiksiz yerine getirmekteydi. "Kraliçeyi parçalayan kurtların küllerini," diyerek, altın asasıyla güneyi gösterdi. "Oradaki denizin ortasına dökün! İhanet cezalandırılmıştı… Tarihin bir yerinde… İhanete uğramış bir kral… Ve ihanete kesilen ağır ceza… Mezarı kazıp, lahdin kapağını araladıklarında, önlerinde duran zenginliğe hâlâ inanamıyorlardı. Oysa, açılan mezar ve lahdin kaldırdıkları kapağı, bir hayalin başlangıcından çok, yaklaşan bir lanetin habercisiydi. "Zor oyunu bozar!" dedi sinirli bir şekilde elindeki sigaradan çektiği dumanı havaya üflerken. "Yavaş ol abi! Duyacaklar!" diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Nasıl sakin olayım Allah aşkına Salih! Malın yarısını alacak şimdi. Biz de çalıştık eşşek gibi günlerce. Allah'tan reva mı bu?" Tarihin bir yerinde…
İhanete uğramış bir dostluk…
Ve ihanetin kestiği ağır ceza…
"Gel bakalım Zehra'm!" diyerek, bardaktaki suyun yarısını saksıya döktü. Saksıdaki zambağın adını "Zehra" koymuştu. Beyaz zambak, en sevdiği çiçekti Zehra'nın. Toprağını Zehra'nın mezarından getirmişti. Zehra, bembeyaz açtığı zaman, bir başka keyiflenirdi. Dakikalarca seyrederdi. Her bir yaprağını ayrı ayrı temizlerdi. Her zaman pırıl pırıl olurdu. Onunla uğraşırken sohbet ederdi. Sanki karşısında o varmış gibi. Odanın ışığını yakmamıştı. Perdeden içeri süzülen ay ışığı, Zehra'nın uçları hafifçe açılmış goncasına değiyordu. Taze gonca, narin ve ön tarafa eğik şekilde boynunu bükmüş gibi bakıyordu. Tarihin bir yerinde…
İçinde büyüyen acıyla yaşayan bir polis… Ve ihanetlerle iç içe geçmiş cinayetler…
Sinsice yürüyen bir plan… Ve öngörülemeyen bir son…
On gündür aç bırakılan vahşi kurtlar, on gündür aç ve susuz, bitkin düşmüş kraliçe ve aşığına saldırdı. Kral, bu vahşeti herkesin seyretmesini emretmişti. Bakmayan olursa, o da tıpkı şimdikiler gibi cezalandırılacaktı. Vahşet son bulmuştu. "Kurtları yakalayıp, canlı canlı yakın!" diye emretti Kral, yeniden. Askerler her verilen emri eksiksiz yerine getirmekteydi. "Kraliçeyi parçalayan kurtların küllerini," diyerek, altın asasıyla güneyi gösterdi. "Oradaki denizin ortasına dökün! İhanet cezalandırılmıştı… Tarihin bir yerinde… İhanete uğramış bir kral… Ve ihanete kesilen ağır ceza… Mezarı kazıp, lahdin kapağını araladıklarında, önlerinde duran zenginliğe hâlâ inanamıyorlardı. Oysa, açılan mezar ve lahdin kaldırdıkları kapağı, bir hayalin başlangıcından çok, yaklaşan bir lanetin habercisiydi. "Zor oyunu bozar!" dedi sinirli bir şekilde elindeki sigaradan çektiği dumanı havaya üflerken. "Yavaş ol abi! Duyacaklar!" diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Nasıl sakin olayım Allah aşkına Salih! Malın yarısını alacak şimdi. Biz de çalıştık eşşek gibi günlerce. Allah'tan reva mı bu?" Tarihin bir yerinde…
İhanete uğramış bir dostluk…
Ve ihanetin kestiği ağır ceza…
"Gel bakalım Zehra'm!" diyerek, bardaktaki suyun yarısını saksıya döktü. Saksıdaki zambağın adını "Zehra" koymuştu. Beyaz zambak, en sevdiği çiçekti Zehra'nın. Toprağını Zehra'nın mezarından getirmişti. Zehra, bembeyaz açtığı zaman, bir başka keyiflenirdi. Dakikalarca seyrederdi. Her bir yaprağını ayrı ayrı temizlerdi. Her zaman pırıl pırıl olurdu. Onunla uğraşırken sohbet ederdi. Sanki karşısında o varmış gibi. Odanın ışığını yakmamıştı. Perdeden içeri süzülen ay ışığı, Zehra'nın uçları hafifçe açılmış goncasına değiyordu. Taze gonca, narin ve ön tarafa eğik şekilde boynunu bükmüş gibi bakıyordu. Tarihin bir yerinde…
İçinde büyüyen acıyla yaşayan bir polis… Ve ihanetlerle iç içe geçmiş cinayetler…
Sinsice yürüyen bir plan… Ve öngörülemeyen bir son…