Bu işaret ilk kez 4. yüzyılda Roma lahitlerinin üzerinde görüldü.
Daha sonra 16. yüzyılda bir İspanyol elyazmasıyla yeniden ortaya çıktı.
Şimdiyse burnumuzun dibinde, tarihi bir binanın altında esrarının çözülmesini bekliyor.
Kitapları her zaman en çok satanların arasında yer alan John Saul, otuz yılı aşkın süredir hayal gücünün derinliklerindeki karanlık diyarlardan ilham alan eserlere imza atmaktadır. Her yeni kitabında, en derinlerde sakladığımız korkularımızla kedinin fareyle oynadığı gibi oynama konusunda daha da ustalaşmış ve her defasında işe biraz daha heyecan katmayı başarmıştır. Söz konusu Saul ise, endişenin sınırlarını zorlamak ve insanları korkularıyla yüzleştirmek asla ürkütücü bir iş değildir.
“Saul tek kelimeyle sınırlarınızı zorluyor. Kendinizi masumiyetin çürümeye yüz tuttuğu bir dünyaya açılan lanetli bir kapının eşiğinde bulacaksınız...“
-Kirkus Reviews-
“Doğru unsurların doğru yerlerde buluşmasıyla vücuda gelmiş, kanınızı donduracak bir roman“
-Seattle Times-
“Saul, insanın tüylerini diken diken etmeyi en iyi bilen yazarlardan biri...“
-Detroit News-
“En derin korkularınızı kamçılayacak, etkileyici bir roman...“
-San Francisco Chronicle-
“John Saul okumak uyanıkken bir kâbusun içinde hapsolmak gibi. Her yeni bölümle birlikte daha da derinlere batıyorsunuz...“ -Providence Journal-
“Paranoya... Ruhunuzda debelenen, içinizi kemiren kuruntuların yarattığı sancılar, parmak ısırtan bir ustalıkla işlenmiş.“
-Cosmopolitan-
Babasının zamansız ölümü on beş yaşındaki Ryan McIntyre'ı duygusal bir karmaşanın kollarına attıktan sonra, annesi onu dik başlı ergenleri yola getirmekle ünlenmiş kutsal bir müessese olan yatılı Saint Isaac Katolik okuluna gönderir. Sorun denen şey Saint Isaac gibi bir yer için hiç de yabancı sayılmamaktadır çünkü Ryan okula vardığında, karşısında vahşice öldürülmüş, gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş ya da benzer akıbetlere uğramış öğrencilerin hikâyeleriyle dolup taşan ve kutsal duvarlarının içinde gün geçtikçe artan huzur bozucu olayların geliştiği esrarengiz bir yer bulur.
Peder Sebastian'ın okula gelişi bir takım şeyleri değiştirmeye başlamıştır. Emsalsiz bir bilgi birikimi ve yıllarca süren gizli çalışmaların meyvesi olan esrarengiz yeteneklerle donanmış bu genç rahip, aslında kilisenin en kutsal ve en esrarlı ritüellerinden birinin, yani şeytan çıkarmanın gücünü kanıtlamak için gönderilmiştir.
Ancak, Peder Sebastian'ın emrinde çalışan ve etrafında gelişen dehşet verici olaylar bataklığına gün geçtikçe daha fazla saplanan Ryan'ın bildiği başka şeyler de vardır: Artık madalyonun öteki yüzünü de görmeye başlamıştır. Okuldaki arkadaşlarının korku saçan değişimine şahitlik ederken söz konusu olan şeyin Tanrı olmadığından artık emindir. Pederin derdi şeytanı kovmak değildir... Bir şeyi uykudan uyandırmaya çalışıyordur sanki; dehşet saçan Engizisyon döneminden beri kasvetli köşesine çekilmiş, kindar efendilerinin melun emirlerini yerine getirmek için asırlardır deli divane olan o şeyi. Ve artık cehennemi dünyaya taşıma vakti gelmiştir.
Bu işaret ilk kez 4. yüzyılda Roma lahitlerinin üzerinde görüldü.
Daha sonra 16. yüzyılda bir İspanyol elyazmasıyla yeniden ortaya çıktı.
Şimdiyse burnumuzun dibinde, tarihi bir binanın altında esrarının çözülmesini bekliyor.
Kitapları her zaman en çok satanların arasında yer alan John Saul, otuz yılı aşkın süredir hayal gücünün derinliklerindeki karanlık diyarlardan ilham alan eserlere imza atmaktadır. Her yeni kitabında, en derinlerde sakladığımız korkularımızla kedinin fareyle oynadığı gibi oynama konusunda daha da ustalaşmış ve her defasında işe biraz daha heyecan katmayı başarmıştır. Söz konusu Saul ise, endişenin sınırlarını zorlamak ve insanları korkularıyla yüzleştirmek asla ürkütücü bir iş değildir.
“Saul tek kelimeyle sınırlarınızı zorluyor. Kendinizi masumiyetin çürümeye yüz tuttuğu bir dünyaya açılan lanetli bir kapının eşiğinde bulacaksınız...“
-Kirkus Reviews-
“Doğru unsurların doğru yerlerde buluşmasıyla vücuda gelmiş, kanınızı donduracak bir roman“
-Seattle Times-
“Saul, insanın tüylerini diken diken etmeyi en iyi bilen yazarlardan biri...“
-Detroit News-
“En derin korkularınızı kamçılayacak, etkileyici bir roman...“
-San Francisco Chronicle-
“John Saul okumak uyanıkken bir kâbusun içinde hapsolmak gibi. Her yeni bölümle birlikte daha da derinlere batıyorsunuz...“ -Providence Journal-
“Paranoya... Ruhunuzda debelenen, içinizi kemiren kuruntuların yarattığı sancılar, parmak ısırtan bir ustalıkla işlenmiş.“
-Cosmopolitan-
Babasının zamansız ölümü on beş yaşındaki Ryan McIntyre'ı duygusal bir karmaşanın kollarına attıktan sonra, annesi onu dik başlı ergenleri yola getirmekle ünlenmiş kutsal bir müessese olan yatılı Saint Isaac Katolik okuluna gönderir. Sorun denen şey Saint Isaac gibi bir yer için hiç de yabancı sayılmamaktadır çünkü Ryan okula vardığında, karşısında vahşice öldürülmüş, gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş ya da benzer akıbetlere uğramış öğrencilerin hikâyeleriyle dolup taşan ve kutsal duvarlarının içinde gün geçtikçe artan huzur bozucu olayların geliştiği esrarengiz bir yer bulur.
Peder Sebastian'ın okula gelişi bir takım şeyleri değiştirmeye başlamıştır. Emsalsiz bir bilgi birikimi ve yıllarca süren gizli çalışmaların meyvesi olan esrarengiz yeteneklerle donanmış bu genç rahip, aslında kilisenin en kutsal ve en esrarlı ritüellerinden birinin, yani şeytan çıkarmanın gücünü kanıtlamak için gönderilmiştir.
Ancak, Peder Sebastian'ın emrinde çalışan ve etrafında gelişen dehşet verici olaylar bataklığına gün geçtikçe daha fazla saplanan Ryan'ın bildiği başka şeyler de vardır: Artık madalyonun öteki yüzünü de görmeye başlamıştır. Okuldaki arkadaşlarının korku saçan değişimine şahitlik ederken söz konusu olan şeyin Tanrı olmadığından artık emindir. Pederin derdi şeytanı kovmak değildir... Bir şeyi uykudan uyandırmaya çalışıyordur sanki; dehşet saçan Engizisyon döneminden beri kasvetli köşesine çekilmiş, kindar efendilerinin melun emirlerini yerine getirmek için asırlardır deli divane olan o şeyi. Ve artık cehennemi dünyaya taşıma vakti gelmiştir.