“Aydınlatamadık mı? Eğer aydınlanmadı diyorsan sana söyleyecek sözüm yok! Olayda genç bir adam var ve birdenbire, eğer yaşlı bir insan ölürse onun büyük servetine konacağını öğreniyor. Bunun üzerine ne yapıyor? Hiç kimseye bu konudan bahsetmiyor. Ama bir bahane uydurarak o gece müşterisini görmeye gidiyor. Evin içinde bulunan diğer kişinin yatmasını bekliyor ve sonra da adamcağızı odasında yalnız yakalayarak öldürüyor, kereste yığınında cesedi yakıyor ve o bölgede bulunan herhangi bir otele gidiyor. Odadaki ve bastondaki kan lekeleri oldukça silik. İşlediği cinayetin kansız olduğunu ve cesedi, kullandığı yöntem sayesinde hiçbir iz bırakmadan ortadan kaldırabileceğini düşünmüş olması mümkün. Bütün bunlar açık değil mi?”
“Bana öyle geliyor ki sevgili Lestrade, her şey biraz fazla açık oldu.” dedi Holmes, “Bu muhteşem özelliklerine hiç hayal gücü katmıyorsun. Eğer kendini bu genç adamın yerine bir an için koysaydın cinayeti işlemek için vasiyetin hazırlandığı geceden sonraki geceyi mi seçerdin? İki olay arasında çok güçlü bağlar bulunması tehlikeli olmaz mıydı sence de? Ayrıca seni içeri alan hizmetçinin gördüğünü bile bile cinayet için o geceyi mi seçerdin? Ve son olarak, cesedi saklamak için büyük çabalar harcarken suçlunun sen olduğunu belli edecek olan bastonunu bilerek orada bırakır mıydın? İtiraf et, Lestrade, olayların bu şekilde gelişmesi imkansız!”
Ne Sherlock Holmes'u “tanıtmaya” ne de 1886 ile 1927 yılları arasında Arthur Conan Doyle'un onun hakkında yazdığı altmış hikayeyi anlatmaya gerek var. Daha sonraki yıllarda Holmes karakteri ile arkadaşı ve tarihçi Dr. John H. Watson, adeta gerçek kişiliklere bürünmüş ve bilim kurgu dünyasının en ünlü karakterleri olmuşlardır. Kaldı ki hikayelerini hiç okumayanlar bile onları tanımaktadırlar.
Holmes'un ünü o derece yaygınlaşmıştı ki yanında taşıdığı malzemeler dahi polislik, dedektiflik ve suçluları bulma konusuyla bütünleşmiştir; örneğin, kıvrımlı piposu, uzun şapkası ve büyüteci Sherlock Holmes'un görüntüsünü canlandırmaya yetmektedir. İlk baskılarda kullanılmamasına karşın “Çok basit sevgili Watson.” cümlesi bir özdeyiş olarak dilimize girmiştir. Bu cümle, okuyucuyu şaşırtmakla beraber aslında her şeyin çok açık seçik olduğunu belirtmek amacıyla kullanılmıştır.
Londra'ya giden ziyaretçiler hala akın akın Sherlock Holmes'un yaşadığı Baker Caddesi'ne gitmekte ve uzun yıllardır bu muhteşem dedektifin yaşadığı 221 B numaralı eve, Sherlock Holmes'un kendi problemlerine çözüm bulacağını ümit ederek dünyanın her bir tarafından mektuplar yağdırmayı sürdürmektedirler. Onun gerçek bir insan olduğunu ve yardım edeceğini düşünmektedirler hatta 2008 yılında UKTV GOLD tarafından yapılan bir ankette, İngilizlerin yüzde elli sekizinin Sherlock Holmes'un gerçek bir insan olduğuna inandığı ortaya çıkmıştır (Bunun aksine ankette Winston Churchill'in bir bilim kurgu karakteri olduğuna inananlar ise yüzde yirmi üçtü.).
“Aydınlatamadık mı? Eğer aydınlanmadı diyorsan sana söyleyecek sözüm yok! Olayda genç bir adam var ve birdenbire, eğer yaşlı bir insan ölürse onun büyük servetine konacağını öğreniyor. Bunun üzerine ne yapıyor? Hiç kimseye bu konudan bahsetmiyor. Ama bir bahane uydurarak o gece müşterisini görmeye gidiyor. Evin içinde bulunan diğer kişinin yatmasını bekliyor ve sonra da adamcağızı odasında yalnız yakalayarak öldürüyor, kereste yığınında cesedi yakıyor ve o bölgede bulunan herhangi bir otele gidiyor. Odadaki ve bastondaki kan lekeleri oldukça silik. İşlediği cinayetin kansız olduğunu ve cesedi, kullandığı yöntem sayesinde hiçbir iz bırakmadan ortadan kaldırabileceğini düşünmüş olması mümkün. Bütün bunlar açık değil mi?”
“Bana öyle geliyor ki sevgili Lestrade, her şey biraz fazla açık oldu.” dedi Holmes, “Bu muhteşem özelliklerine hiç hayal gücü katmıyorsun. Eğer kendini bu genç adamın yerine bir an için koysaydın cinayeti işlemek için vasiyetin hazırlandığı geceden sonraki geceyi mi seçerdin? İki olay arasında çok güçlü bağlar bulunması tehlikeli olmaz mıydı sence de? Ayrıca seni içeri alan hizmetçinin gördüğünü bile bile cinayet için o geceyi mi seçerdin? Ve son olarak, cesedi saklamak için büyük çabalar harcarken suçlunun sen olduğunu belli edecek olan bastonunu bilerek orada bırakır mıydın? İtiraf et, Lestrade, olayların bu şekilde gelişmesi imkansız!”
Ne Sherlock Holmes'u “tanıtmaya” ne de 1886 ile 1927 yılları arasında Arthur Conan Doyle'un onun hakkında yazdığı altmış hikayeyi anlatmaya gerek var. Daha sonraki yıllarda Holmes karakteri ile arkadaşı ve tarihçi Dr. John H. Watson, adeta gerçek kişiliklere bürünmüş ve bilim kurgu dünyasının en ünlü karakterleri olmuşlardır. Kaldı ki hikayelerini hiç okumayanlar bile onları tanımaktadırlar.
Holmes'un ünü o derece yaygınlaşmıştı ki yanında taşıdığı malzemeler dahi polislik, dedektiflik ve suçluları bulma konusuyla bütünleşmiştir; örneğin, kıvrımlı piposu, uzun şapkası ve büyüteci Sherlock Holmes'un görüntüsünü canlandırmaya yetmektedir. İlk baskılarda kullanılmamasına karşın “Çok basit sevgili Watson.” cümlesi bir özdeyiş olarak dilimize girmiştir. Bu cümle, okuyucuyu şaşırtmakla beraber aslında her şeyin çok açık seçik olduğunu belirtmek amacıyla kullanılmıştır.
Londra'ya giden ziyaretçiler hala akın akın Sherlock Holmes'un yaşadığı Baker Caddesi'ne gitmekte ve uzun yıllardır bu muhteşem dedektifin yaşadığı 221 B numaralı eve, Sherlock Holmes'un kendi problemlerine çözüm bulacağını ümit ederek dünyanın her bir tarafından mektuplar yağdırmayı sürdürmektedirler. Onun gerçek bir insan olduğunu ve yardım edeceğini düşünmektedirler hatta 2008 yılında UKTV GOLD tarafından yapılan bir ankette, İngilizlerin yüzde elli sekizinin Sherlock Holmes'un gerçek bir insan olduğuna inandığı ortaya çıkmıştır (Bunun aksine ankette Winston Churchill'in bir bilim kurgu karakteri olduğuna inananlar ise yüzde yirmi üçtü.).