Edebi geleneğimizin son kudretli çağının “sultanü'ş-şuara” ünvanı ile anılan şairi Osman-zade Ta'ib Ahmed'in devrinde gördüğü büyük alakanın, iltifatın yanı sıra yaşadığı azilleri ve nihayetinde hicve düşkünlüğünün ölümüne sebep olması onun hayat öyküsünü ilginç kılmaktadır. Hem bir şair hem bir müderris ve kadı olan bu çok yönlü kişilik gelgitlerle dolu bir ömür yaşamıştır. Lale Devri'nin iltifatlarının yanı sıra kendisine ölümü de tattırmış olması tatlı ve acı arasındaki fark gibidir. Onun âlim, kadı, müderris gibi Osmanlı ilim hayatındaki önemli payeleri doldurabilmek için gerekli donanıma sahip yönünün yanı sıra mizahı, nükteyi ve hicvi de sevmesi kendisine renkli bir kimlik kazandırmıştır. Edebi bakımdan da hayatındaki bu derin farklar sezilmektedir. Hicvi seven şair ahlaka dair eserler de kaleme almıştır.
Edebi geleneğimizin son kudretli çağının “sultanü'ş-şuara” ünvanı ile anılan şairi Osman-zade Ta'ib Ahmed'in devrinde gördüğü büyük alakanın, iltifatın yanı sıra yaşadığı azilleri ve nihayetinde hicve düşkünlüğünün ölümüne sebep olması onun hayat öyküsünü ilginç kılmaktadır. Hem bir şair hem bir müderris ve kadı olan bu çok yönlü kişilik gelgitlerle dolu bir ömür yaşamıştır. Lale Devri'nin iltifatlarının yanı sıra kendisine ölümü de tattırmış olması tatlı ve acı arasındaki fark gibidir. Onun âlim, kadı, müderris gibi Osmanlı ilim hayatındaki önemli payeleri doldurabilmek için gerekli donanıma sahip yönünün yanı sıra mizahı, nükteyi ve hicvi de sevmesi kendisine renkli bir kimlik kazandırmıştır. Edebi bakımdan da hayatındaki bu derin farklar sezilmektedir. Hicvi seven şair ahlaka dair eserler de kaleme almıştır.