Simmel, yirminci yüzyılın başlarında sosyolojinin ayrı bir disiplin haline gelmesini sağlayan kuruculardan biri olmakla birlikte,entelektüel ilgilerinin ve katkılarının çeşitliliği ile Émile Durkheim, Vilfredo Pareto, Ferdinand Tönnies ve Max Weber gibi çağdaşlarından ayrılır. Hiçbir sosyal kuramcı Simmel'in yaptığı gibi felsefe biliminden yararlanmamıştır. Yeni-Kantçı felsefeyi sosyolojik perspektifle ele alması önemli bir kırılma noktasıdır. Yanı sıra Simmel, ekonomi, tarih ve siyaset bilimini de bambaşka bir perspektifle ele alıyor ve sosyoloji bilimi ile ilgilenenlerin çalışmalarında ağızlarına almayacakları metafizik kavramlara değiniyordu. “Metropol ve Tinsel Hayat” makalesinde “ruhsal problemlere” odaklanıyor, psikoloji ve sosyal psikolojinin alanında gezinirken, gündelik yaşamın en küçük ve en önemsiz görünen fenomenlerinin ardında felsefi ve sosyolojik bir anlam arıyordu. Öğrencisi Lukacs, Simmel'i “izlenimciliğin gerçek filozofu” olarak adlandırıyordu. Her izlenimci sanat yapıtının doğası gereği geçişken bir formu sunması gibi Simmel'in de anlık toplumsal fragmanların peşine düşmesi ona bu ünvanı getirmişti. Lukacs'a göre O, felsefenin Monet'iydi ve henüz ardından bir Cezanne gelmemişti!
Simmel, yirminci yüzyılın başlarında sosyolojinin ayrı bir disiplin haline gelmesini sağlayan kuruculardan biri olmakla birlikte,entelektüel ilgilerinin ve katkılarının çeşitliliği ile Émile Durkheim, Vilfredo Pareto, Ferdinand Tönnies ve Max Weber gibi çağdaşlarından ayrılır. Hiçbir sosyal kuramcı Simmel'in yaptığı gibi felsefe biliminden yararlanmamıştır. Yeni-Kantçı felsefeyi sosyolojik perspektifle ele alması önemli bir kırılma noktasıdır. Yanı sıra Simmel, ekonomi, tarih ve siyaset bilimini de bambaşka bir perspektifle ele alıyor ve sosyoloji bilimi ile ilgilenenlerin çalışmalarında ağızlarına almayacakları metafizik kavramlara değiniyordu. “Metropol ve Tinsel Hayat” makalesinde “ruhsal problemlere” odaklanıyor, psikoloji ve sosyal psikolojinin alanında gezinirken, gündelik yaşamın en küçük ve en önemsiz görünen fenomenlerinin ardında felsefi ve sosyolojik bir anlam arıyordu. Öğrencisi Lukacs, Simmel'i “izlenimciliğin gerçek filozofu” olarak adlandırıyordu. Her izlenimci sanat yapıtının doğası gereği geçişken bir formu sunması gibi Simmel'in de anlık toplumsal fragmanların peşine düşmesi ona bu ünvanı getirmişti. Lukacs'a göre O, felsefenin Monet'iydi ve henüz ardından bir Cezanne gelmemişti!