Sır Kutusu, okuyan her insanın geçmişine tuttuğu bir ayna adeta ve elden bırakmak olanaksız, peşi sıra akıp gidiyorsunuz... Hangimizin sevinç ya da keder anları yoktur ki, paylaşarak çoğalttığı yahut azalttığı ya da hiç aklından çıkaramadığı yahut hatırlamak istemediği…
Ve evet, Hayat öğretir “Aşk da 3 harftir Acı da…”
Kaleminize, yüreğinize sağlık değerli Ertuğrul Filizay!
Dr. Hüsnü Bozkurt “Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı”
* * *
“Kim bilir insanların sır kutularının içinde neler vardır? İhanetler, yalanlar, beyinlerinin arkasında bir yerlere attıkları gizli aşklar, uzaklarda yaşayan ya da yaşamını yitirmiş olanlara duyulan özlemler, yıllar sonra aklına düşen karşılıksız aşklar! Lise ya da üniversite sıralarında içten içe sevdiği ama bir türlü açılma cesaretini gösteremediği, yıllarca o sevgiyi içinde taşıyıp yıllar sonra onların evlendiklerini gördüğünde iç çekerek anımsadıkları buruk anlar! Hiç kimseyle paylaşmadıkları üç beş dakikalık, hatta belki de üç beş saniyelik bir bakışma kadar kısacık, minicik mutluluk kırıntıları…
Peki, ya aşağılanan, şiddet gören, hakaret edilen, sokak ortasında saçlarından, “sürüklenirken tekmelenen, otobüslerde, metrolarda sırtından, karnından bıçaklanan, ormana götürülüp diri diri yakılan, mini etek giydi diye dolmuşlarda saldırıya uğrayan kadınların sır kutularını merak ettiniz mi? Bu romanda onların sır kutularına sızmaya çalıştım… Bir nebze başarabildiysem ne mutlu bana…”
Sır Kutusu, okuyan her insanın geçmişine tuttuğu bir ayna adeta ve elden bırakmak olanaksız, peşi sıra akıp gidiyorsunuz... Hangimizin sevinç ya da keder anları yoktur ki, paylaşarak çoğalttığı yahut azalttığı ya da hiç aklından çıkaramadığı yahut hatırlamak istemediği…
Ve evet, Hayat öğretir “Aşk da 3 harftir Acı da…”
Kaleminize, yüreğinize sağlık değerli Ertuğrul Filizay!
Dr. Hüsnü Bozkurt “Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı”
* * *
“Kim bilir insanların sır kutularının içinde neler vardır? İhanetler, yalanlar, beyinlerinin arkasında bir yerlere attıkları gizli aşklar, uzaklarda yaşayan ya da yaşamını yitirmiş olanlara duyulan özlemler, yıllar sonra aklına düşen karşılıksız aşklar! Lise ya da üniversite sıralarında içten içe sevdiği ama bir türlü açılma cesaretini gösteremediği, yıllarca o sevgiyi içinde taşıyıp yıllar sonra onların evlendiklerini gördüğünde iç çekerek anımsadıkları buruk anlar! Hiç kimseyle paylaşmadıkları üç beş dakikalık, hatta belki de üç beş saniyelik bir bakışma kadar kısacık, minicik mutluluk kırıntıları…
Peki, ya aşağılanan, şiddet gören, hakaret edilen, sokak ortasında saçlarından, “sürüklenirken tekmelenen, otobüslerde, metrolarda sırtından, karnından bıçaklanan, ormana götürülüp diri diri yakılan, mini etek giydi diye dolmuşlarda saldırıya uğrayan kadınların sır kutularını merak ettiniz mi? Bu romanda onların sır kutularına sızmaya çalıştım… Bir nebze başarabildiysem ne mutlu bana…”