...Bir zamanlar aklımı sık sık garip bir düşünce kurcalıyordu: savaşan taraflar askerlerini salıvermeyi teklif etselerdi nasıl olurdu acaba? Gerçi bu tuhaf bir düşünceydi ama neden denenmiyordu ki? İlk önce her taraftan birer asker, sonra ikisi, üçü, dördü evine gönderilirdi; bu iş her tarafta devam ederdi sonunda her iki tarafta birer asker kalacaktı. (fakat bunu yaparken daima iki ordunun da eşit güçle olduğunu ve biteliğin yerini nicelikle değiştirmenin mümkün bulunduğunu farz ediyoruz)
Eğer gerçekten de meşakkatli siyasi sorunların akıllı yaratıklar arasındaki savaşlarla çözülmesi gerekiyorsa, bırakalım bu iki aske birbirleriyle savaşsınlar; biri şehri kuşatsın, ötekisi ise savunsun...
..."Düşman Sivastopol'ü işgal edemez. Hatta Sivastopol'ü işgal edemeyeceği gibi Rus halkının gücünü de kıramaz!"
Bunu, şu her on beş adımda bir karşınıza çıkan siper kavşaklarında, göğüs siperlerinde, ustaca birbirlerine bağlanmış siper hendeklerinde, hiçbir şey anlamadığınız top ve mayın malzemelerinde değil, Sivastopol savunucularının gözlerinde, sözlerinde, tavırlarında, yani onların ruhunda gözlemliyorsunuz.
Bu adamlar işlerini öylesine kolaylıkla ve az bir çabayla yapıyorlar ki, bundan yüz kat daha fazlasını yapabilecek kapasitede olduklarına ve her şeyi yapabileceklerine tamamen inanıyorsunuz...
Bu askerleri çalışmaya sevk eden asıl duygunun, sizde olan mağrur, önemsiz ve beyhude duygulara benzemediğini, zira daha kuvvetli başka bir duygu olduğunu anlıyorsunuz. Bu duygu onları tamamen değiştirmiş, bambaşka insanlar haline getirmiştir; nitekim bu insanlar top gülleri altında yüzlercesini bekleyen an ölüm tehlikeleri karısında daima uykusuz kalsalar bile, soğukkanlı bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. İnsanoğlu rütbe, madalya, şeref uğruna, ya da tehditle böyle ağır, son derece çekilmez bir ortamda yaşamak istemez. Bunun başka, yüce anlamlı bambaşka bir neden olmalı. İşte bu neden, pek ender zamanlar ortaya çıksa bile, Rus insanının ruhunun derinliğinde yatan vatan sevgisidir...
Ünlü Rus yazar Tolstoy, bizzat katıldığı Kırım harbinde gördüklerini kaleme alarak ortaya çıkardığı Sivastopol Hikâyeleri gerçek savaş sahnelerinin canlandırıldığı mükemmel bir eserdir. Savaş meydanında hayatla ölüm arasında ince ve çok kısa bir yolun varlığına dikkati çeken yazar, bir şehir savunmasının aslında bir milletin kaderi, büyüklüğü ve saygınlığı adına çok önemli olduğunu belirtiyor. Yazar, şehrin düşmanlarca işgalinin Rusları şaşkına çevirdiğini ve onlarda pişmanlık, utanç, kin ve intikamın karışımı olan bir duygu yarattığını söylüyor...
...Bir zamanlar aklımı sık sık garip bir düşünce kurcalıyordu: savaşan taraflar askerlerini salıvermeyi teklif etselerdi nasıl olurdu acaba? Gerçi bu tuhaf bir düşünceydi ama neden denenmiyordu ki? İlk önce her taraftan birer asker, sonra ikisi, üçü, dördü evine gönderilirdi; bu iş her tarafta devam ederdi sonunda her iki tarafta birer asker kalacaktı. (fakat bunu yaparken daima iki ordunun da eşit güçle olduğunu ve biteliğin yerini nicelikle değiştirmenin mümkün bulunduğunu farz ediyoruz)
Eğer gerçekten de meşakkatli siyasi sorunların akıllı yaratıklar arasındaki savaşlarla çözülmesi gerekiyorsa, bırakalım bu iki aske birbirleriyle savaşsınlar; biri şehri kuşatsın, ötekisi ise savunsun...
..."Düşman Sivastopol'ü işgal edemez. Hatta Sivastopol'ü işgal edemeyeceği gibi Rus halkının gücünü de kıramaz!"
Bunu, şu her on beş adımda bir karşınıza çıkan siper kavşaklarında, göğüs siperlerinde, ustaca birbirlerine bağlanmış siper hendeklerinde, hiçbir şey anlamadığınız top ve mayın malzemelerinde değil, Sivastopol savunucularının gözlerinde, sözlerinde, tavırlarında, yani onların ruhunda gözlemliyorsunuz.
Bu adamlar işlerini öylesine kolaylıkla ve az bir çabayla yapıyorlar ki, bundan yüz kat daha fazlasını yapabilecek kapasitede olduklarına ve her şeyi yapabileceklerine tamamen inanıyorsunuz...
Bu askerleri çalışmaya sevk eden asıl duygunun, sizde olan mağrur, önemsiz ve beyhude duygulara benzemediğini, zira daha kuvvetli başka bir duygu olduğunu anlıyorsunuz. Bu duygu onları tamamen değiştirmiş, bambaşka insanlar haline getirmiştir; nitekim bu insanlar top gülleri altında yüzlercesini bekleyen an ölüm tehlikeleri karısında daima uykusuz kalsalar bile, soğukkanlı bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. İnsanoğlu rütbe, madalya, şeref uğruna, ya da tehditle böyle ağır, son derece çekilmez bir ortamda yaşamak istemez. Bunun başka, yüce anlamlı bambaşka bir neden olmalı. İşte bu neden, pek ender zamanlar ortaya çıksa bile, Rus insanının ruhunun derinliğinde yatan vatan sevgisidir...
Ünlü Rus yazar Tolstoy, bizzat katıldığı Kırım harbinde gördüklerini kaleme alarak ortaya çıkardığı Sivastopol Hikâyeleri gerçek savaş sahnelerinin canlandırıldığı mükemmel bir eserdir. Savaş meydanında hayatla ölüm arasında ince ve çok kısa bir yolun varlığına dikkati çeken yazar, bir şehir savunmasının aslında bir milletin kaderi, büyüklüğü ve saygınlığı adına çok önemli olduğunu belirtiyor. Yazar, şehrin düşmanlarca işgalinin Rusları şaşkına çevirdiğini ve onlarda pişmanlık, utanç, kin ve intikamın karışımı olan bir duygu yarattığını söylüyor...