Bu kitap, çağdaş siyaset bilimi literatürüne hâkim yaklaşımlar tarafından büyük ölçüde ihmal edilen ama Türkiye gibi Batı-dışı toplumların kamusal hayatında her daim muhtelif şekillerde eksikliğini hissettiren siyasal düzen meselesine odaklanıyor.
Tüm zamanları ve mekânları yatay kesen bir ideal siyasal düzen ya da iyi-yönetim formunun var olup olmadığı antropolojik bir bakışla araştırılıyor. Sonuçta, rejim fark etmeksizin, iktidarın temerküzü ile iktidarın sınırlandırılmasını eş-zamanlı sağlayan denge durumunun bütün kültürlerde adalet düzeni veya iyi-yönetim biçimi olarak telakki edildiği saptanıyor.
Ayrıca siyasal düzenin tesisi meselesi, aktör-merkezli ve kurum-merkezli izah çerçeveleri ve bunların ardında yatan düşünce gelenekleri bağlamında çözümleniyor. Kitapta, mevcut modellerin yaşadığımız siyasal ve toplumsal gerçeklikle zayıf bağı dikkate alınarak, asabiyet-merkezli üçüncü bir izah yolu öneriliyor.
Bu kitap, çağdaş siyaset bilimi literatürüne hâkim yaklaşımlar tarafından büyük ölçüde ihmal edilen ama Türkiye gibi Batı-dışı toplumların kamusal hayatında her daim muhtelif şekillerde eksikliğini hissettiren siyasal düzen meselesine odaklanıyor.
Tüm zamanları ve mekânları yatay kesen bir ideal siyasal düzen ya da iyi-yönetim formunun var olup olmadığı antropolojik bir bakışla araştırılıyor. Sonuçta, rejim fark etmeksizin, iktidarın temerküzü ile iktidarın sınırlandırılmasını eş-zamanlı sağlayan denge durumunun bütün kültürlerde adalet düzeni veya iyi-yönetim biçimi olarak telakki edildiği saptanıyor.
Ayrıca siyasal düzenin tesisi meselesi, aktör-merkezli ve kurum-merkezli izah çerçeveleri ve bunların ardında yatan düşünce gelenekleri bağlamında çözümleniyor. Kitapta, mevcut modellerin yaşadığımız siyasal ve toplumsal gerçeklikle zayıf bağı dikkate alınarak, asabiyet-merkezli üçüncü bir izah yolu öneriliyor.