Bu çalışmada, 1945-1991, yani birçoklarınca uluslararası sistemin “Siyah ve Beyaz” olarak ikiye ayrıldığı düşünülen Soğuk Savaş dönemindeki Türk dış politikası analiz edilmekte, irdelenmektedir. Blok lideri nükleer süper güçler olarak Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin belirlediği bu iki kutuplu sistem döneminde Türkiye'nin dış politikasının, çoğu zaman, sistemik etkilere oldukça açık bir özellik taşıdığı söylenebilir.
Nitekim, 1945-1965 ve 1980-1991 sıkı iki kutuplu sistem dönemlerinde biraz daha ağırlıklı olmak üzere, dönem içerisindeki Türk dış politikasının oluşumunda dış faktörlerin iç faktörlere göre biraz daha belirleyici olduklarından sözedilebilir. Bir başka deyişle, bu dönemlerdeki Türk dış politikasının Waltzcu, yani sistemik-yapısalcı bir açıklayıcı analiz modeline oldukça uygun düştüğü söylenebilir.
Öte yandan, 1965 öncesi dönemdeki (özellikle de 1950'li yıllardaki) Türk dış politikası yapımında, ülkenin ulusal çıkarları ile blok çıkarlarının hemen hemen tamamen benzer, hatta özdeş olduğu yönünde bir kanı belirleyici olmuştur. Soğuk Savaş dönemindeki bu anlayış ancak “Johnson Mektubu” olayının ardından, 1965-1980 döneminde [nispeten] farklı bir biçimde değerlendirilmeye başlanmış, böylece “çok yönlü dış politika”, “çok boyutlu dış politika” söylemi [belki bir süre için olsa da] yaygınlık kazanmıştır.
Bu çalışmada, 1945-1991, yani birçoklarınca uluslararası sistemin “Siyah ve Beyaz” olarak ikiye ayrıldığı düşünülen Soğuk Savaş dönemindeki Türk dış politikası analiz edilmekte, irdelenmektedir. Blok lideri nükleer süper güçler olarak Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin belirlediği bu iki kutuplu sistem döneminde Türkiye'nin dış politikasının, çoğu zaman, sistemik etkilere oldukça açık bir özellik taşıdığı söylenebilir.
Nitekim, 1945-1965 ve 1980-1991 sıkı iki kutuplu sistem dönemlerinde biraz daha ağırlıklı olmak üzere, dönem içerisindeki Türk dış politikasının oluşumunda dış faktörlerin iç faktörlere göre biraz daha belirleyici olduklarından sözedilebilir. Bir başka deyişle, bu dönemlerdeki Türk dış politikasının Waltzcu, yani sistemik-yapısalcı bir açıklayıcı analiz modeline oldukça uygun düştüğü söylenebilir.
Öte yandan, 1965 öncesi dönemdeki (özellikle de 1950'li yıllardaki) Türk dış politikası yapımında, ülkenin ulusal çıkarları ile blok çıkarlarının hemen hemen tamamen benzer, hatta özdeş olduğu yönünde bir kanı belirleyici olmuştur. Soğuk Savaş dönemindeki bu anlayış ancak “Johnson Mektubu” olayının ardından, 1965-1980 döneminde [nispeten] farklı bir biçimde değerlendirilmeye başlanmış, böylece “çok yönlü dış politika”, “çok boyutlu dış politika” söylemi [belki bir süre için olsa da] yaygınlık kazanmıştır.