Mevlevi kültürü eğitiminin ilk başlangıç noktası olan mutfak ve bu mutfağın ilk aşçısı kabul edilenAteşbâz-ı Velî hazretleri ilham kaynağımızdır.Ateşbâz-ı Velî, zengin bir mutfak kültürünün yanı sıra muazzam bir yemek felsefesi de miras bırakmıştır. Sadece Anadolu'nun değil, dünyanın da en özel mutfaklarından biri olan Mevlevi Mutfağı, Mevlevî dergâhının ruhunu yansıtmaktadır. Bir mutfak düşünün ki; tüm felsefesi yiyeceklere saygı duymak, onları en verimli ve en doğru şekilde tüketmek üzerine kurulsun. Öyle ki gürültü yapmak bile yiyeceklere saygısızlık sayılsın. Sofraya topluca oturulup, topluca kalkılsın. Biri su içtiğinde, hak geçmesin diye diğerleri yemek yemeye ara verip beklesin. Doğadaki yiyecekleri hünerli elleriyle pişirip sofraya gelmelerine aracılık eden aşçılar baş tacı edilsin. Nasip olan her lokma için şükredilsin.
Hazret-i Mevlâna döneminde yaşayan Ateşbâz-ı Velî'nin gerçek ismi Şemseddin Yûsuf, babasının ismi İzzeddin'dir. Belh'ten veya Karaman'dan geldiği, dergâhta yetiştiği ve aşçılık yaptığı bilinmektedir. Ateşle oynayan anlamına gelen Ateşbâz'ın Matbah-ı Şerîf'i bir terbiye makamıdır. Binbir günlük çileye soyunan canlar Ateşbâz-ı Velî'nin ve onun makamında vazife yapanların tavsiyelerine uyarak onun gözetiminde hizmet görürler. Vefatı üzerine ateşi temsil eden kırmızı taşlarla yapılan bu türbe, dünyada bir aşçı adına yaptırılan ilk ve tek türbedir. Bu yiyeceğe ve terbiyeye verilen kıymetin ifadesidir.
Halk arasında Ateşbâz-ı Velî'nin Konya'nın Meram ilçesinde bulunan türbesini ziyaret etmenin ve orada dağıtılan tuzdan bir tutam alıp mutfaklarına götürmenin, ziyaret eden kişilerin mutfaklarına bereket getireceği, yaptıkları yemeklerin güzel olacağı ve hastalıklara iyi geleceği inancı yaygındır. Bir menkabeye göre, Hz. Mevlâna sağlığında, Ateşbâz-ı Velî'ye hitaben; ‘'Tuzunu alan şifa bulsun, hâcetleri kabul olsun, aşları artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin…'' diyerek bu tuzun hikmet ve kerametine işaret etmiştir. Dünyada türbesi bilinen ilk ve tek Ser-tabbah (aşçıbaşı) olarak Ateşbâz-ı Velî adına 2010 yılından itibaren İstanbul'da düzenlenen ‘'Ateşbâz-ı Velî Mutfak ve Mutfak Kültürü Ödülleri” 2014 yılından bu yana yine aynı isimle Konya'da düzenlenmektedir.
Sufi Cuisine which is one of the most special cuisines not only in Anatolia but also in the world, reflects the spirit of Mevlevî Lodge. Imagine a cuisine; its philosophy is based on respecting food and consuming it in the most efficient and correct way. In fact, even making noise is a disrespect to food. People start eating collectively and they leave the table collectively. When one drinks water, others have a break, stop eating in order to avoid being unfair. Cooks who cook the food in nature with their skillful hands and mediate it to come to the table, are held in high esteem. People are grateful for every bite they have.
You better pass by Konya. Visiting mausoleum of Ateşbâz-ı Velî made of fire colored stones, take a pinch of salt distributed there by believing that it will bring abundance to your kitchens, your food will be delicious and it will be good for diseases.
Then, visit Rumi's mausoleum. After that, visit Chef Ulaş Tekerkaya's Somatçı Fîh-i Mâ Fîh Restaurant located at the east side of the mausoleum and taste these flavors “peacefully” on the terrace overlooking Mausoleum at the front side and magnificent view of Takkeli mountain on the horizon…
Ulaş Tekerkaya tries hard to keep this magnificent culinary culture alive with food, dessert and beverage types he offers and to introduce them to the local and foreign people and to transfer it to the future generations with this book presented to your appreciation…
May goodness be with us...
We express our Gratitude to ateşbaz-ı veli who is the first cook of mevlevi lodge and considered as the father of cooks, may god rest his soul.
Temel değerlere sahip olmak, bağlı kalmak, inanmakve sürdürebilmek aşk'ına!..
Mevlevi kültürü eğitiminin ilk başlangıç noktası olan mutfak ve bu mutfağın ilk aşçısı kabul edilenAteşbâz-ı Velî hazretleri ilham kaynağımızdır.Ateşbâz-ı Velî, zengin bir mutfak kültürünün yanı sıra muazzam bir yemek felsefesi de miras bırakmıştır. Sadece Anadolu'nun değil, dünyanın da en özel mutfaklarından biri olan Mevlevi Mutfağı, Mevlevî dergâhının ruhunu yansıtmaktadır. Bir mutfak düşünün ki; tüm felsefesi yiyeceklere saygı duymak, onları en verimli ve en doğru şekilde tüketmek üzerine kurulsun. Öyle ki gürültü yapmak bile yiyeceklere saygısızlık sayılsın. Sofraya topluca oturulup, topluca kalkılsın. Biri su içtiğinde, hak geçmesin diye diğerleri yemek yemeye ara verip beklesin. Doğadaki yiyecekleri hünerli elleriyle pişirip sofraya gelmelerine aracılık eden aşçılar baş tacı edilsin. Nasip olan her lokma için şükredilsin.
Hazret-i Mevlâna döneminde yaşayan Ateşbâz-ı Velî'nin gerçek ismi Şemseddin Yûsuf, babasının ismi İzzeddin'dir. Belh'ten veya Karaman'dan geldiği, dergâhta yetiştiği ve aşçılık yaptığı bilinmektedir. Ateşle oynayan anlamına gelen Ateşbâz'ın Matbah-ı Şerîf'i bir terbiye makamıdır. Binbir günlük çileye soyunan canlar Ateşbâz-ı Velî'nin ve onun makamında vazife yapanların tavsiyelerine uyarak onun gözetiminde hizmet görürler. Vefatı üzerine ateşi temsil eden kırmızı taşlarla yapılan bu türbe, dünyada bir aşçı adına yaptırılan ilk ve tek türbedir. Bu yiyeceğe ve terbiyeye verilen kıymetin ifadesidir.
Halk arasında Ateşbâz-ı Velî'nin Konya'nın Meram ilçesinde bulunan türbesini ziyaret etmenin ve orada dağıtılan tuzdan bir tutam alıp mutfaklarına götürmenin, ziyaret eden kişilerin mutfaklarına bereket getireceği, yaptıkları yemeklerin güzel olacağı ve hastalıklara iyi geleceği inancı yaygındır. Bir menkabeye göre, Hz. Mevlâna sağlığında, Ateşbâz-ı Velî'ye hitaben; ‘'Tuzunu alan şifa bulsun, hâcetleri kabul olsun, aşları artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin…'' diyerek bu tuzun hikmet ve kerametine işaret etmiştir. Dünyada türbesi bilinen ilk ve tek Ser-tabbah (aşçıbaşı) olarak Ateşbâz-ı Velî adına 2010 yılından itibaren İstanbul'da düzenlenen ‘'Ateşbâz-ı Velî Mutfak ve Mutfak Kültürü Ödülleri” 2014 yılından bu yana yine aynı isimle Konya'da düzenlenmektedir.
Sufi Cuisine which is one of the most special cuisines not only in Anatolia but also in the world, reflects the spirit of Mevlevî Lodge. Imagine a cuisine; its philosophy is based on respecting food and consuming it in the most efficient and correct way. In fact, even making noise is a disrespect to food. People start eating collectively and they leave the table collectively. When one drinks water, others have a break, stop eating in order to avoid being unfair. Cooks who cook the food in nature with their skillful hands and mediate it to come to the table, are held in high esteem. People are grateful for every bite they have.
You better pass by Konya. Visiting mausoleum of Ateşbâz-ı Velî made of fire colored stones, take a pinch of salt distributed there by believing that it will bring abundance to your kitchens, your food will be delicious and it will be good for diseases.
Then, visit Rumi's mausoleum. After that, visit Chef Ulaş Tekerkaya's Somatçı Fîh-i Mâ Fîh Restaurant located at the east side of the mausoleum and taste these flavors “peacefully” on the terrace overlooking Mausoleum at the front side and magnificent view of Takkeli mountain on the horizon…
Ulaş Tekerkaya tries hard to keep this magnificent culinary culture alive with food, dessert and beverage types he offers and to introduce them to the local and foreign people and to transfer it to the future generations with this book presented to your appreciation…
May goodness be with us...
We express our Gratitude to ateşbaz-ı veli who is the first cook of mevlevi lodge and considered as the father of cooks, may god rest his soul.
Temel değerlere sahip olmak, bağlı kalmak, inanmakve sürdürebilmek aşk'ına!..