Ben onun annesini yedim, o da beni yiyecek. Adalet yerini buldu ve halka kapandı. Gene olsa, gene aynı hayatı ya şardım.”
Fransız Devrimi'nden önce ülkenin, özellikle de soylu sınıfların içine battığı yozlaşmanın ortasında kendince dürüst ve onurlu kalmaya çalışan Jean-Marie D'Aumont'un hayat hikayesi bu. Gübre yığınının kenarında böcek yiyen bir çocuktan, gözü karalığı ve dinmek bilmeyen merakı sayesinde güçlü bir adama dönüşen Jean-Marie'nin tek bir arzusu vardır: kendi idrarından en pahalı şampanyalara; heladaki salyangozlardan egzotik hayvanlara; sevdiği kadınların beden sıvılarından, nefret ettiği sarayın hep ekşiye çalan yemeklerine kadar her şeyi, hayatı ve hatta ölümü doyasıya tadabilmek.
Versailles Sarayı'nda soylularla yaşamayı reddedip, açlığın pençesindeki köylülere elinden geldiğince yardım eden Jean-Marie bir yandan da kendi açlığını bastırmaya çalışır ama bu uğurda ödeyeceği bedeller ağır olacaktır.
Ben onun annesini yedim, o da beni yiyecek. Adalet yerini buldu ve halka kapandı. Gene olsa, gene aynı hayatı ya şardım.”
Fransız Devrimi'nden önce ülkenin, özellikle de soylu sınıfların içine battığı yozlaşmanın ortasında kendince dürüst ve onurlu kalmaya çalışan Jean-Marie D'Aumont'un hayat hikayesi bu. Gübre yığınının kenarında böcek yiyen bir çocuktan, gözü karalığı ve dinmek bilmeyen merakı sayesinde güçlü bir adama dönüşen Jean-Marie'nin tek bir arzusu vardır: kendi idrarından en pahalı şampanyalara; heladaki salyangozlardan egzotik hayvanlara; sevdiği kadınların beden sıvılarından, nefret ettiği sarayın hep ekşiye çalan yemeklerine kadar her şeyi, hayatı ve hatta ölümü doyasıya tadabilmek.
Versailles Sarayı'nda soylularla yaşamayı reddedip, açlığın pençesindeki köylülere elinden geldiğince yardım eden Jean-Marie bir yandan da kendi açlığını bastırmaya çalışır ama bu uğurda ödeyeceği bedeller ağır olacaktır.