Bizim açımızdan bakıldığında AB orada, uzakta duran, ona doğru koştukça uzaklaşan serap karakterini uzun bir zamandır muhafaza etti -hala da ettiriyor. Özellikle 1990'larda 2000'lerin sonuna kadar olan dönemde, ya da ekonomik gelişimine bağlı olarak daha müstakil küresel siyaset izleyebilecekleri sanrısına kapılana kadar, Türkiye'de siyasal kadrolar AB'nin önce müktesebatını, daha sonra ise kurucu felsefesini ülkede hayata geçirecek adımlar atmayı sürdürdüler. Bununla birlikte son on yılda ilişkiler, ileride onarılması gerçekten de zor, köklü bir değişim geçirdi. Fakat mensubu olduğum Türkiye'deki sosyal bilimci akademik topluluk AB'yi hiç bırakmadı; yakından takibini sürdürdü. Bu çalışma da bana göre o inatçı takibin, o 1990'lardaki modernleştirici siyasal elitin “AB'nin yönetici ilkelerini AB'ye üye olmaktan ziyade sadece ve sadece Türkiye'nin iyiliği açısından hayata geçirmeliyiz”, ya da “hala saatlerimizi Avrupa'ya göre ayarlamalıyız” felsefesine olan sadakatin bir ürünü.
Bizim açımızdan bakıldığında AB orada, uzakta duran, ona doğru koştukça uzaklaşan serap karakterini uzun bir zamandır muhafaza etti -hala da ettiriyor. Özellikle 1990'larda 2000'lerin sonuna kadar olan dönemde, ya da ekonomik gelişimine bağlı olarak daha müstakil küresel siyaset izleyebilecekleri sanrısına kapılana kadar, Türkiye'de siyasal kadrolar AB'nin önce müktesebatını, daha sonra ise kurucu felsefesini ülkede hayata geçirecek adımlar atmayı sürdürdüler. Bununla birlikte son on yılda ilişkiler, ileride onarılması gerçekten de zor, köklü bir değişim geçirdi. Fakat mensubu olduğum Türkiye'deki sosyal bilimci akademik topluluk AB'yi hiç bırakmadı; yakından takibini sürdürdü. Bu çalışma da bana göre o inatçı takibin, o 1990'lardaki modernleştirici siyasal elitin “AB'nin yönetici ilkelerini AB'ye üye olmaktan ziyade sadece ve sadece Türkiye'nin iyiliği açısından hayata geçirmeliyiz”, ya da “hala saatlerimizi Avrupa'ya göre ayarlamalıyız” felsefesine olan sadakatin bir ürünü.