Ataerkillik ve cinsiyetçi bilinç mülkiyet kadar eskidir. Bu bilinç hayatın her alanında bir geri beslenme süreciyle kendini yeniden üretiyor. Çünkü kadının toplumsal - ekonomik bağımlılığı ilk kez gündeme geldikten sonra kadının hak yoksunluğu, ailenin kutsallığı, kadının zayıflığı ve geriliği temel bir dünya görüşü haline geliyor. Ve bunun üzerine sürekli güçlenen bedeni, ahlaki ve ruhi bir toplumsal baskı sistemi inşa ediliyor. Tarihle, felsefeyle, toplumbilimle desteklenen, ideolojik olarak yeniden üretilen bu sistem kadın olsun erkek olsun bireylerin kolektif bilinçaltında sürekli katmanlaşıyor.
Kadınların mücadelenin yarısı olduğunu, kadın kurtulmadıkça proletaryanın da kurtulamayacağını, kadın - erkek ilişkilerinin gelişmişlik düzeyinin genel insani gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olduğunu bilmek ve söylemek yetmiyor. Düzenin devrimci mücadelenin insanlarının kafasında da, özellikle kadın erkek ilişkileri söz konusu olduğunda, içselliğini koruduğunu göz önüne almak gerekiyor. Bu da insanlık dışılığa karşı direnenlerin de insanlık dışı davranabilme tehlikesinin varlığına işaret ediyor. Hem kadınlar hem de erkekler açısından "özel alan" sayılan ilişkilere kolektif ve bireysel bakımdan eleştirel yaklaşılması bu bakımdan önem taşıyor.
Ataerkillik ve cinsiyetçi bilinç mülkiyet kadar eskidir. Bu bilinç hayatın her alanında bir geri beslenme süreciyle kendini yeniden üretiyor. Çünkü kadının toplumsal - ekonomik bağımlılığı ilk kez gündeme geldikten sonra kadının hak yoksunluğu, ailenin kutsallığı, kadının zayıflığı ve geriliği temel bir dünya görüşü haline geliyor. Ve bunun üzerine sürekli güçlenen bedeni, ahlaki ve ruhi bir toplumsal baskı sistemi inşa ediliyor. Tarihle, felsefeyle, toplumbilimle desteklenen, ideolojik olarak yeniden üretilen bu sistem kadın olsun erkek olsun bireylerin kolektif bilinçaltında sürekli katmanlaşıyor.
Kadınların mücadelenin yarısı olduğunu, kadın kurtulmadıkça proletaryanın da kurtulamayacağını, kadın - erkek ilişkilerinin gelişmişlik düzeyinin genel insani gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olduğunu bilmek ve söylemek yetmiyor. Düzenin devrimci mücadelenin insanlarının kafasında da, özellikle kadın erkek ilişkileri söz konusu olduğunda, içselliğini koruduğunu göz önüne almak gerekiyor. Bu da insanlık dışılığa karşı direnenlerin de insanlık dışı davranabilme tehlikesinin varlığına işaret ediyor. Hem kadınlar hem de erkekler açısından "özel alan" sayılan ilişkilere kolektif ve bireysel bakımdan eleştirel yaklaşılması bu bakımdan önem taşıyor.