Sosyologca ilk sayısından itibaren çeşitli konularda eleştirel, bazıları tarafından «kötümser» olarak tanımlanan bir dünya tablosu ortaya koydu. Bu anlamda hangi konuyu ele alırsak alalım kendimizi «sefaletin sosyolojisi» diyebileceğimiz, küresel olarak dayatılan, reel bir alan içine sıkışmış bulduk. Sosyologca'nın bu sayısında «Ahlakın Sefaleti-Sefaletin Ahlakı» başlığı altında küreselleşmenin belirli bir alandaki tezahürlerini ele alacağız. Gündelik yaşamı kuşatan çeşitli alanlarda sürekli olarak «aşağılanmış, aciz, mağdur sosyal tipler» üreten verili durumu ele alırken yaklaşımımızı kaderci, ahlakçı, kendiliğindenliğine teslim olmuş, soyut ve siyasi bir eleştiri olarak tanımlama aklımızdan bile geçmedi. Bu nedenle verili kötümserliği, düzenin sefaletini ve çeşitli sorunları ileriye dönük, bütünsel bir yeni dünya dengesi, küresel bir değişim imkanının bileşeni olarak gördük. Hem teori alanında hem de pratik bütünsellik /birlik bu bileşimin olağan bir verisiydi. Sorunlar karşısında ahlakçı-muhafazakar bir tutumla çözümsüz/ savunmada kalmak, sorunları aşamamaktan kaynaklanan çürümeden başka bir şey değildir.
Bu nedenle günümüz sorunlarının çözümünü ve yönünü (soyut, muhafazakar düzeyde bir ahlaki eleştirinin ötesinde) Doğu-Batı çatışması görüşüne bağlı toplumsal değişme anlayışı çerçevesi içinde ele almaya çalıştık. Bu tavrımız bizleri fazla kötümser bulanlar tarafından bu sefer tam tersine fazla keskin ve siyasi olarak nitelenecek muhtemelen. Bugün uygarlık karşıtlığı ve kültürel-siyasal düzeyde uydu-yerelleşme ve yoksullaşma görüntüleri olarak ortaya çıkan toplumsal çözülme-çürüme kriz emaresi olarak yansıyan sorunların dışına çıkmak Doğu-Batı ilişkiler dengesi/dengesizliğini aşmaktan, en geniş düzeyde ileriye dönük bir toplumsal değişmeyi savunmaktan geçiyor. Eğer mevcut sorunlara tutsak kalmak istemiyorsak, çözümü savunuyorsak bu yönde bir değişmeyi savunmak kaçınılmazdır. Küresel eşitlik, adalet, barış, demokrasi, temsil vb sürekli sözü edilen ama içeriği boşalmış bir kalıba dönüşmüştür. Verili dünya düzeninin aşılması bütün bunları aşacak genişlikte bir çözümü zorunlu kılmaktadır. Günümüz sorunlarını sadece Türkiye'ye özgü bir durum olarak görmemek gerekir. Mevcut durum, benzer sorunların ağırlığı ve biçimi değişse bile, tüm dünyanın ortak, birlikte çözmesi gereken uygarlık sorununu yakıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.
Sosyologca ilk sayısından itibaren çeşitli konularda eleştirel, bazıları tarafından «kötümser» olarak tanımlanan bir dünya tablosu ortaya koydu. Bu anlamda hangi konuyu ele alırsak alalım kendimizi «sefaletin sosyolojisi» diyebileceğimiz, küresel olarak dayatılan, reel bir alan içine sıkışmış bulduk. Sosyologca'nın bu sayısında «Ahlakın Sefaleti-Sefaletin Ahlakı» başlığı altında küreselleşmenin belirli bir alandaki tezahürlerini ele alacağız. Gündelik yaşamı kuşatan çeşitli alanlarda sürekli olarak «aşağılanmış, aciz, mağdur sosyal tipler» üreten verili durumu ele alırken yaklaşımımızı kaderci, ahlakçı, kendiliğindenliğine teslim olmuş, soyut ve siyasi bir eleştiri olarak tanımlama aklımızdan bile geçmedi. Bu nedenle verili kötümserliği, düzenin sefaletini ve çeşitli sorunları ileriye dönük, bütünsel bir yeni dünya dengesi, küresel bir değişim imkanının bileşeni olarak gördük. Hem teori alanında hem de pratik bütünsellik /birlik bu bileşimin olağan bir verisiydi. Sorunlar karşısında ahlakçı-muhafazakar bir tutumla çözümsüz/ savunmada kalmak, sorunları aşamamaktan kaynaklanan çürümeden başka bir şey değildir.
Bu nedenle günümüz sorunlarının çözümünü ve yönünü (soyut, muhafazakar düzeyde bir ahlaki eleştirinin ötesinde) Doğu-Batı çatışması görüşüne bağlı toplumsal değişme anlayışı çerçevesi içinde ele almaya çalıştık. Bu tavrımız bizleri fazla kötümser bulanlar tarafından bu sefer tam tersine fazla keskin ve siyasi olarak nitelenecek muhtemelen. Bugün uygarlık karşıtlığı ve kültürel-siyasal düzeyde uydu-yerelleşme ve yoksullaşma görüntüleri olarak ortaya çıkan toplumsal çözülme-çürüme kriz emaresi olarak yansıyan sorunların dışına çıkmak Doğu-Batı ilişkiler dengesi/dengesizliğini aşmaktan, en geniş düzeyde ileriye dönük bir toplumsal değişmeyi savunmaktan geçiyor. Eğer mevcut sorunlara tutsak kalmak istemiyorsak, çözümü savunuyorsak bu yönde bir değişmeyi savunmak kaçınılmazdır. Küresel eşitlik, adalet, barış, demokrasi, temsil vb sürekli sözü edilen ama içeriği boşalmış bir kalıba dönüşmüştür. Verili dünya düzeninin aşılması bütün bunları aşacak genişlikte bir çözümü zorunlu kılmaktadır. Günümüz sorunlarını sadece Türkiye'ye özgü bir durum olarak görmemek gerekir. Mevcut durum, benzer sorunların ağırlığı ve biçimi değişse bile, tüm dünyanın ortak, birlikte çözmesi gereken uygarlık sorununu yakıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.