Bir Kadının Hayatından 24 Saat
Riviera'da eşi ve iki kızıyla tatil yapan 33 yaşındaki Henriette bir gece ansızın ortadan kaybolur. Kusursuz bir evliliği olduğu sanılan genç kadının, nasıl ve neden ortadan kaybolduğu dedikodu konusu olur. Pansiyonda kalanların hepsi kadını yargılamaya başlar, ancak anlatıcımız onu savununca tartışma alevlenir; masadaki yaşlı ve zarif bir İngiliz hanımefendi de anlatıcıya, gençliğinde başından geçen unutulmaz, inanılmaz bir 24 saatin hikayesini anlatmakta ısrarcı olur. Bu 24 saat içinde hissettiklerinin bir saniyesi bile aklından çıkmamıştır. Bu kadının yaşadıklarını neden bir yabancıyla paylaştığını Zweig en sonda açıklar. Stefan Zweig, başarılı bir karakter yaratıcısı; diğer yapıtlarında olduğu gibi burada da müthiş bir gözlem gücüyle, kahramanlarının iç dünyalarını okurun gözlerinin önüne seriyor, inandırıyor ve etkiliyor.
Satranç
Gestapo tarafından aylarca sorguya çekilen avukat Dr. B., tesadüfen eline geçen bir kitap sayesinde satranç öğrenir ve zamanla ustalaşır. Bütün oyunları ezberler, gecesi gündüzü satranç olur. Serbest kaldıktan sonra Arjantin'e gitmek üzere bindiği gemide dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic de vardır. Ve düello kaçınılmazdır.
Stefan Zweig'ın başyapıtı sayılan Satranç, dünya edebiyatının klasikleri arasındadır.
Ölümsüz Kardeşin Gözleri
Şimşek Kılıç, Adalet Kaynağı, Yalnız Yıldız,
Nasihat Tarlası. Her biri farklı bir erdemi, ülküyü ve de hayat yolunda belli bir dönemeci simgeleyen bu dört adın tek bir sahibi var: Virata. Kralın hizmetine adadığı kılıcıyla bilmeden ağabeyi Belangur'u öldüren ve bu günahın bedelini ömrü boyunca ödemek zorunda kalan bir bahtsız.
Zweig'ın görece az bilinen bu öyküsü, yine aynı yıl yayımlanan Hermann Hesse'nin Siddhartha'sı gibi kadim Hint bilgeliğine göz kırpan keyifli bir mesel tadında.
Mecburiyet
Stefan Zweig, tüm dünyaya yayılan savaş ve yıkım dehşeti karşısında eşiyle birlikte intiharı seçti.
Savaş karşıtlığı, yazarın yaşamı önceleyen hümanist dünya görüşünün mihenk taşlarından biriydi. Bu yönden bakıldığında Mecburiyet tam bir Zweig anlatısıdır.
Ülkesindeki savaştan kaçarak eşiyle birlikte İsviçre kırsalına sığınan Ferdinand adlı bir ressam, askerlik muayene çağrısıyla birlikte kendini içten içe dayatan “mecburiyet” duygusu karşısında direnmeye çalışır.
Bir Zanaatkarla Beklenmedik Karşılaşma
Kendini Paris'in renkli kalabalık caddelerine vuran anlatıcı, bakışına değen ne varsa gizeme dönüşen bir avare kesilmiş gezinirken bir anda gözüne şüpheli bir yabancı ilişiyor. Kanarya sarısı pardösüsü içinde, Gogol öykülerinden fırlamış bir memuru andıran bu adamın çok geçmeden avını arayan bir yankesici olduğunu fark ediyor. Ve bir yanda zanaatın gönül çelen büyüsü, diğer yanda vicdan ve ahlak duygusu ikilemiyle kendini beklenmedik bir maceranın içinde buluyor.
Dickens'ın Oliver Twist'inden Robert Bresson'un Pickpocket'ına uzanan çizgide atlanmaması gereken bir uğrak.
“Çünkü sanatın hiçbir türü gerçeğin en yoğun anıyla boy ölçüşemez.”
Yakan Sır
Geçirdiği hastalığın ardından annesiyle birlikte dinlenmek için bir dağ kasabasına giden on iki yaşındaki Edgar, otelde yakışıklı ve genç bir soyluyla arkadaş olur. Oysa çapkın baron aslında çocukla değil güzel bir kadın olan annesiyle ilgilenmektedir. Kendini yetişkinliğin sınırında hisseden Edgar için baronla arkadaş olmak, çocukluktan çıkıp büyüklerin dünyasına adım atmak demektir. Bu yalnız ve sağlıksız çocuk hayallerle gerçekler arasında gidip gelirken, annesiyle baron da birbirlerine yaklaşırlar. Büyük bir sır paylaştıklarına inandığı bu iki yetişkinden kuşkulanan ve sevgi gösterdiği kişilerin ihanetine uğradığına inanan Edgar, çocukluğun hayaller âleminden çıkıp yabancı ve bilinmez bir dünyanın eşiğinden ister istemez geçecektir. Ancak büyümenin sandığı kadar kolay olmadığını acı bir deneyimle öğrenecektir.
Stefan Zweig'ın en etkileyici novellalarından olan Yakan Sır, insan ruhunun gizli köşelerine uzanan, zaaflarına ayna tutan bir küçük mücevher.
Bir Kadının Hayatından 24 Saat
Riviera'da eşi ve iki kızıyla tatil yapan 33 yaşındaki Henriette bir gece ansızın ortadan kaybolur. Kusursuz bir evliliği olduğu sanılan genç kadının, nasıl ve neden ortadan kaybolduğu dedikodu konusu olur. Pansiyonda kalanların hepsi kadını yargılamaya başlar, ancak anlatıcımız onu savununca tartışma alevlenir; masadaki yaşlı ve zarif bir İngiliz hanımefendi de anlatıcıya, gençliğinde başından geçen unutulmaz, inanılmaz bir 24 saatin hikayesini anlatmakta ısrarcı olur. Bu 24 saat içinde hissettiklerinin bir saniyesi bile aklından çıkmamıştır. Bu kadının yaşadıklarını neden bir yabancıyla paylaştığını Zweig en sonda açıklar. Stefan Zweig, başarılı bir karakter yaratıcısı; diğer yapıtlarında olduğu gibi burada da müthiş bir gözlem gücüyle, kahramanlarının iç dünyalarını okurun gözlerinin önüne seriyor, inandırıyor ve etkiliyor.
Satranç
Gestapo tarafından aylarca sorguya çekilen avukat Dr. B., tesadüfen eline geçen bir kitap sayesinde satranç öğrenir ve zamanla ustalaşır. Bütün oyunları ezberler, gecesi gündüzü satranç olur. Serbest kaldıktan sonra Arjantin'e gitmek üzere bindiği gemide dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic de vardır. Ve düello kaçınılmazdır.
Stefan Zweig'ın başyapıtı sayılan Satranç, dünya edebiyatının klasikleri arasındadır.
Ölümsüz Kardeşin Gözleri
Şimşek Kılıç, Adalet Kaynağı, Yalnız Yıldız,
Nasihat Tarlası. Her biri farklı bir erdemi, ülküyü ve de hayat yolunda belli bir dönemeci simgeleyen bu dört adın tek bir sahibi var: Virata. Kralın hizmetine adadığı kılıcıyla bilmeden ağabeyi Belangur'u öldüren ve bu günahın bedelini ömrü boyunca ödemek zorunda kalan bir bahtsız.
Zweig'ın görece az bilinen bu öyküsü, yine aynı yıl yayımlanan Hermann Hesse'nin Siddhartha'sı gibi kadim Hint bilgeliğine göz kırpan keyifli bir mesel tadında.
Mecburiyet
Stefan Zweig, tüm dünyaya yayılan savaş ve yıkım dehşeti karşısında eşiyle birlikte intiharı seçti.
Savaş karşıtlığı, yazarın yaşamı önceleyen hümanist dünya görüşünün mihenk taşlarından biriydi. Bu yönden bakıldığında Mecburiyet tam bir Zweig anlatısıdır.
Ülkesindeki savaştan kaçarak eşiyle birlikte İsviçre kırsalına sığınan Ferdinand adlı bir ressam, askerlik muayene çağrısıyla birlikte kendini içten içe dayatan “mecburiyet” duygusu karşısında direnmeye çalışır.
Bir Zanaatkarla Beklenmedik Karşılaşma
Kendini Paris'in renkli kalabalık caddelerine vuran anlatıcı, bakışına değen ne varsa gizeme dönüşen bir avare kesilmiş gezinirken bir anda gözüne şüpheli bir yabancı ilişiyor. Kanarya sarısı pardösüsü içinde, Gogol öykülerinden fırlamış bir memuru andıran bu adamın çok geçmeden avını arayan bir yankesici olduğunu fark ediyor. Ve bir yanda zanaatın gönül çelen büyüsü, diğer yanda vicdan ve ahlak duygusu ikilemiyle kendini beklenmedik bir maceranın içinde buluyor.
Dickens'ın Oliver Twist'inden Robert Bresson'un Pickpocket'ına uzanan çizgide atlanmaması gereken bir uğrak.
“Çünkü sanatın hiçbir türü gerçeğin en yoğun anıyla boy ölçüşemez.”
Yakan Sır
Geçirdiği hastalığın ardından annesiyle birlikte dinlenmek için bir dağ kasabasına giden on iki yaşındaki Edgar, otelde yakışıklı ve genç bir soyluyla arkadaş olur. Oysa çapkın baron aslında çocukla değil güzel bir kadın olan annesiyle ilgilenmektedir. Kendini yetişkinliğin sınırında hisseden Edgar için baronla arkadaş olmak, çocukluktan çıkıp büyüklerin dünyasına adım atmak demektir. Bu yalnız ve sağlıksız çocuk hayallerle gerçekler arasında gidip gelirken, annesiyle baron da birbirlerine yaklaşırlar. Büyük bir sır paylaştıklarına inandığı bu iki yetişkinden kuşkulanan ve sevgi gösterdiği kişilerin ihanetine uğradığına inanan Edgar, çocukluğun hayaller âleminden çıkıp yabancı ve bilinmez bir dünyanın eşiğinden ister istemez geçecektir. Ancak büyümenin sandığı kadar kolay olmadığını acı bir deneyimle öğrenecektir.
Stefan Zweig'ın en etkileyici novellalarından olan Yakan Sır, insan ruhunun gizli köşelerine uzanan, zaaflarına ayna tutan bir küçük mücevher.