Yabanıl atlar tepelerinden iniyordu turkuvaz bir dağın.
Şarabın tortusunda ve aynanın kırık yerinde saklanıyordu giz
Suları köpürten değirmenlerin yanından geçiyorduk
Kapılar kırılıyor, sönüyordu dehlizin ucundaki kandil…
Tozlu yollardaki böğürtlenler gibi morarıyordu dilimizdeki sözcükler
Rüyamızdan hızla geçiyordu rüzgâr.
Tuhaf uçuşlu kuşlar konuyordu ateşe, yanıyordu kanatlarından
Kavaklar rüzgârla kıpırdanıyordu
“Bir karınca yuvasının başında saatler” geçiriyorduk
Doğacak güneşi karnında taşıyordu gece
Kararıyordu ışıyan bakışlarımız
Kırılgan zamanlardan söz ediyordun
Tarihin akışına karşı çıkanlardan…
Yarım kalmış devrimler sözlüğünde adımızı arıyorduk.”
Yabanıl atlar tepelerinden iniyordu turkuvaz bir dağın.
Şarabın tortusunda ve aynanın kırık yerinde saklanıyordu giz
Suları köpürten değirmenlerin yanından geçiyorduk
Kapılar kırılıyor, sönüyordu dehlizin ucundaki kandil…
Tozlu yollardaki böğürtlenler gibi morarıyordu dilimizdeki sözcükler
Rüyamızdan hızla geçiyordu rüzgâr.
Tuhaf uçuşlu kuşlar konuyordu ateşe, yanıyordu kanatlarından
Kavaklar rüzgârla kıpırdanıyordu
“Bir karınca yuvasının başında saatler” geçiriyorduk
Doğacak güneşi karnında taşıyordu gece
Kararıyordu ışıyan bakışlarımız
Kırılgan zamanlardan söz ediyordun
Tarihin akışına karşı çıkanlardan…
Yarım kalmış devrimler sözlüğünde adımızı arıyorduk.”