Maalesef insanoğlunun olduğu yerde güzelliklerin yanı sıra ihtilaf ve çatışmaların olması doğaldır. Zira bir kısım insanlar, hak konusunda kılı kırk yarar bir hayat sürdüğü halde, bazıları da adeta, kabalık ve zulmü meslek edinmiş, kafa göz yara yara yaşamayı tabiatlarının bir parçası haline getirmişlerdir.
İmtihan dünyasının bir sonucu olsa gerek, kimileri, yuvarlanacağı yere odun ve ateş taşımakla meşgul. !
İşte mahkemeler, kolluk teşkilatı ve cezaevleri bunun için var. Ancak, mahkeme ve kolluk teşkilatı da size haksızlık ederse ne yapacaksınız? Hakim ve savcı (hatta yüksek mahkemeler) hukuku (bilerek veya bilmeyerek) çiğniyorsa adaleti nerede arayacaksınız. ?
Ne acı ki cezaevine hep kötü insanlar düşmüyor. Tarih (ve maalesef günümüz) haksızlıklara karşı sessiz kalmadığı, zulme ortak ve aracı olmadığı için içeri atılan birçok düşünür, aydın, sanatçı ve gazetecinin ibretlik hayat hikayeleri ile dolu.
İnsana en ağır gelen haksızlık, bizzat adalet dağıtmak ve hakkı teslim etmek için görevlendirilen, bunun için maaş alan, tuğla kalınlığında kitapları devirmiş olan kişi ve kurumlardan geliyor olmasıdır. Ziya paşanın dediği gibi, Kâdı ola da'vâcı vü muhzır(mübaşir) dahî şâhid, Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet. ?
Ne yazık ki, insanoğlu yoldan çıkıp sapıtınca, doğrular yerine çıkarları mabed ve mihrap edinince, en tehlikeli varlığa dönüşmektedir. Adı, hakim,savcı,polis veya Yüksek yargıç da olsa, duygularına, sefil arzularına yenik düşmüş ve etkili bir sistem de bunları ayıklayamıyor, denetlemiyorsa, insan, nereye müracaat edeceğini şaşırıp kalmaktadır. !
Özellikle, birinci ve ikinci dünya savaşı felaketlerinden sonra, bu tip yaşanmış sıkıntılara çözüm bulunması amacıyla bizim ülkemizde olduğu gibi, bazı ülkelerde, normal yargı yolu dışında Anayasa mahkemesi, o da olmaz ise Avrupa insan hakları Mahkemesi ne müracaat gibi yollar öngörülmüştür. Bazen bunlardan da tam manasıyla adaletin tecellisi mümkün olamayabiliyor. Örneğin geçenlerde eş ve çocuklarım adına AİHM' ne müracaatta bulundum. Bana 3 ay sonra gelen cevabi yazıda, maksimum sayfa sayısını aştığım gerekçesiyle müracaat talebimin ret edildiği bildirildi. Oysa sayfaları tekrar tekrar saymıştım. Maksimum sayı olan 20 sayfayı aşmadığımdan eminim. Allah tan 6 aylık süre geçmemişti de yeniden bir kısım bölümleri kırparak müracaat ettim. Tabi iki günüme mal oldu. Ya bir de süre kaçmış olsaydı, yapılacak bir şey yok. Zira verilen karar kesin. O nedenle inanç ve ahrete imanın, ayakta durmak için çok önemli bir unsur olduğunu yaşarken bizzat, hissederek anlıyorsunuz. Tüm kapılar yüzünüze kapansa bile, Adili mutlak olan Allah'ın, öbür dünyada hakkınızı alıp size vereceğine inanmak, insana müthiş bir güç ve huzur veriyor. Yanlış yollara sapmanızı, hayattan küsmenizi engelliyor. Sabır gücü veriyor. !
Kamuoyunca proje mahkemeler olarak adlandırılan, ilk sulh ceza hakimlerinden biriyim. Eskişehir gibi önemli bir kentte 6 ay kadar bu görevde bulundum. 6 ay, kısa bir süre gibi gelebilir. Ancak ileride kararlarımı görürseniz bu sürenin kısa olmadığını anlayacaksınız. Zira istenen profilde bir sulh ceza hakimi olmadım. Önüme gelen küçük hırsızlıklarda, olaylarda failleri buraya sevk eden saikleri araştırıp sorguladım. Kamu görevlilerinin, ailenin ihmali varsa, tedavi yolları varsa yetkililerin sorumluluğu yoluna gittim. Bataklığın kurutulması için ilgili kurumlarla yazışmalar yaptım. Cumhuriyet savcılarına şaka yollu takılarak, bana sadece küçük hırsız değil, büyük, kravatlı hırsızlardan da gönderin. ! Derdim. Çok şükür bulunduğum dönemde en sağcısından en solcusuna, hiç kimseye haksızlık etmemeye gayret ettim. Aradan geçen bir yıla yakın süreye rağmen, hakkımda, Eskişehir medyasında Ezber bozan hakim olarak yarım sayfa haber yapıldığını, geçenlerde bir avukat meslektaşım bana iletti. Bu şeref bir hakim için yeter.
Kararlarım nedeniyle kış ortası, yaralı evladı ile tayin edilmiş olsam da, adalete, hukuka ve hakimlere olan saygının, sevginin oluşmasına vesile olmak benim için en büyük ödül. Bu tayin ve sonrası yaşadığım olaylarda, hakim ve savcılara varacak kadar büyük hak ihlallerinin olduğunu görmem üzerine, bu konuda pratik bir müracaat el kitabı hazırlamak ve emsal kararlar eklemek istedim. Özellikle, trafik cezaları ile ilgili kararım emsal gösterilerek çok kişinin, haksız trafik cezalarını iptal ettirdiğini duyup tanık oldum.
Eserin faydalı olmasını diler, yargı bağımsızlığı, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne inanan, sempati ve sevgi duyduğu ya da sevmediği kişiler nedeniyle adaletten ayrılmayan, terazisi yamulmayan, onurlu, ilkeli ve adil hukukçulara en derin selam, sevgi ve saygılarımı iletiyorum... Huzur, hukuk ve esen ile kalın...!
Maalesef insanoğlunun olduğu yerde güzelliklerin yanı sıra ihtilaf ve çatışmaların olması doğaldır. Zira bir kısım insanlar, hak konusunda kılı kırk yarar bir hayat sürdüğü halde, bazıları da adeta, kabalık ve zulmü meslek edinmiş, kafa göz yara yara yaşamayı tabiatlarının bir parçası haline getirmişlerdir.
İmtihan dünyasının bir sonucu olsa gerek, kimileri, yuvarlanacağı yere odun ve ateş taşımakla meşgul. !
İşte mahkemeler, kolluk teşkilatı ve cezaevleri bunun için var. Ancak, mahkeme ve kolluk teşkilatı da size haksızlık ederse ne yapacaksınız? Hakim ve savcı (hatta yüksek mahkemeler) hukuku (bilerek veya bilmeyerek) çiğniyorsa adaleti nerede arayacaksınız. ?
Ne acı ki cezaevine hep kötü insanlar düşmüyor. Tarih (ve maalesef günümüz) haksızlıklara karşı sessiz kalmadığı, zulme ortak ve aracı olmadığı için içeri atılan birçok düşünür, aydın, sanatçı ve gazetecinin ibretlik hayat hikayeleri ile dolu.
İnsana en ağır gelen haksızlık, bizzat adalet dağıtmak ve hakkı teslim etmek için görevlendirilen, bunun için maaş alan, tuğla kalınlığında kitapları devirmiş olan kişi ve kurumlardan geliyor olmasıdır. Ziya paşanın dediği gibi, Kâdı ola da'vâcı vü muhzır(mübaşir) dahî şâhid, Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet. ?
Ne yazık ki, insanoğlu yoldan çıkıp sapıtınca, doğrular yerine çıkarları mabed ve mihrap edinince, en tehlikeli varlığa dönüşmektedir. Adı, hakim,savcı,polis veya Yüksek yargıç da olsa, duygularına, sefil arzularına yenik düşmüş ve etkili bir sistem de bunları ayıklayamıyor, denetlemiyorsa, insan, nereye müracaat edeceğini şaşırıp kalmaktadır. !
Özellikle, birinci ve ikinci dünya savaşı felaketlerinden sonra, bu tip yaşanmış sıkıntılara çözüm bulunması amacıyla bizim ülkemizde olduğu gibi, bazı ülkelerde, normal yargı yolu dışında Anayasa mahkemesi, o da olmaz ise Avrupa insan hakları Mahkemesi ne müracaat gibi yollar öngörülmüştür. Bazen bunlardan da tam manasıyla adaletin tecellisi mümkün olamayabiliyor. Örneğin geçenlerde eş ve çocuklarım adına AİHM' ne müracaatta bulundum. Bana 3 ay sonra gelen cevabi yazıda, maksimum sayfa sayısını aştığım gerekçesiyle müracaat talebimin ret edildiği bildirildi. Oysa sayfaları tekrar tekrar saymıştım. Maksimum sayı olan 20 sayfayı aşmadığımdan eminim. Allah tan 6 aylık süre geçmemişti de yeniden bir kısım bölümleri kırparak müracaat ettim. Tabi iki günüme mal oldu. Ya bir de süre kaçmış olsaydı, yapılacak bir şey yok. Zira verilen karar kesin. O nedenle inanç ve ahrete imanın, ayakta durmak için çok önemli bir unsur olduğunu yaşarken bizzat, hissederek anlıyorsunuz. Tüm kapılar yüzünüze kapansa bile, Adili mutlak olan Allah'ın, öbür dünyada hakkınızı alıp size vereceğine inanmak, insana müthiş bir güç ve huzur veriyor. Yanlış yollara sapmanızı, hayattan küsmenizi engelliyor. Sabır gücü veriyor. !
Kamuoyunca proje mahkemeler olarak adlandırılan, ilk sulh ceza hakimlerinden biriyim. Eskişehir gibi önemli bir kentte 6 ay kadar bu görevde bulundum. 6 ay, kısa bir süre gibi gelebilir. Ancak ileride kararlarımı görürseniz bu sürenin kısa olmadığını anlayacaksınız. Zira istenen profilde bir sulh ceza hakimi olmadım. Önüme gelen küçük hırsızlıklarda, olaylarda failleri buraya sevk eden saikleri araştırıp sorguladım. Kamu görevlilerinin, ailenin ihmali varsa, tedavi yolları varsa yetkililerin sorumluluğu yoluna gittim. Bataklığın kurutulması için ilgili kurumlarla yazışmalar yaptım. Cumhuriyet savcılarına şaka yollu takılarak, bana sadece küçük hırsız değil, büyük, kravatlı hırsızlardan da gönderin. ! Derdim. Çok şükür bulunduğum dönemde en sağcısından en solcusuna, hiç kimseye haksızlık etmemeye gayret ettim. Aradan geçen bir yıla yakın süreye rağmen, hakkımda, Eskişehir medyasında Ezber bozan hakim olarak yarım sayfa haber yapıldığını, geçenlerde bir avukat meslektaşım bana iletti. Bu şeref bir hakim için yeter.
Kararlarım nedeniyle kış ortası, yaralı evladı ile tayin edilmiş olsam da, adalete, hukuka ve hakimlere olan saygının, sevginin oluşmasına vesile olmak benim için en büyük ödül. Bu tayin ve sonrası yaşadığım olaylarda, hakim ve savcılara varacak kadar büyük hak ihlallerinin olduğunu görmem üzerine, bu konuda pratik bir müracaat el kitabı hazırlamak ve emsal kararlar eklemek istedim. Özellikle, trafik cezaları ile ilgili kararım emsal gösterilerek çok kişinin, haksız trafik cezalarını iptal ettirdiğini duyup tanık oldum.
Eserin faydalı olmasını diler, yargı bağımsızlığı, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne inanan, sempati ve sevgi duyduğu ya da sevmediği kişiler nedeniyle adaletten ayrılmayan, terazisi yamulmayan, onurlu, ilkeli ve adil hukukçulara en derin selam, sevgi ve saygılarımı iletiyorum... Huzur, hukuk ve esen ile kalın...!