Sultan-ı Naz (Aşkın Ötesi)
Aşkın ötesine geçen istisnai bir yaşam öyküsüdür Abdülkâdir Geylânî'nın hayatı. Akıllara durgunluk veren naz makamının amansız taliplisidir. O, kimsenin cesaret edemediğine karar kılarak ebediyen anımsanacak adımını attı. Adeta kaderi yazboz tahtasına çevirecek kadar nazlanıp durdu Rabbine. İstediğini alıncaya kadar kâh şeyhlik hırkasını çıkarıp fırlattı, kâh küsüverdi de Rabbi, onu insanlık adına mahcup etmedi.
Naz öylesineydi ki;
Ahmet Rufai'nin aşk ateşini söndürüverdi.
İsfahanlı Şeyh San'a ile Rum kızının aşklarını ilahi aşka dönüştürdü.
Süleyman peygamberin hüznünü sevinçle değiştirdi de cin, insan kızına aşık olunca bedelini ağır ödedi.
Bağdat' ona iftira etmenin çaresizliğini yaşadı.
Ve daha nice ibretlik öykülerle birlikte bu roman sizlere;
Gavs'ın diliyle aşkı başka tanımladı.
Tevekkülü, şükrü başka bildirdi...
Fakr, bilinenin çok ötesiydi,
vuslat çoklukta değildi,
hayat ve ölüm başka bir şeydi...
Velhasıl her şeyi özetleyen Hızır (a.s)'dı: “Bu gök kubbe altında Abdulkâdir Geylânî kadar büyük bir veli gelmemiştir.” Sonra, her seferinde onu yüz bin insan dinledi...
Sultan-ı Naz (Aşkın Ötesi)
Aşkın ötesine geçen istisnai bir yaşam öyküsüdür Abdülkâdir Geylânî'nın hayatı. Akıllara durgunluk veren naz makamının amansız taliplisidir. O, kimsenin cesaret edemediğine karar kılarak ebediyen anımsanacak adımını attı. Adeta kaderi yazboz tahtasına çevirecek kadar nazlanıp durdu Rabbine. İstediğini alıncaya kadar kâh şeyhlik hırkasını çıkarıp fırlattı, kâh küsüverdi de Rabbi, onu insanlık adına mahcup etmedi.
Naz öylesineydi ki;
Ahmet Rufai'nin aşk ateşini söndürüverdi.
İsfahanlı Şeyh San'a ile Rum kızının aşklarını ilahi aşka dönüştürdü.
Süleyman peygamberin hüznünü sevinçle değiştirdi de cin, insan kızına aşık olunca bedelini ağır ödedi.
Bağdat' ona iftira etmenin çaresizliğini yaşadı.
Ve daha nice ibretlik öykülerle birlikte bu roman sizlere;
Gavs'ın diliyle aşkı başka tanımladı.
Tevekkülü, şükrü başka bildirdi...
Fakr, bilinenin çok ötesiydi,
vuslat çoklukta değildi,
hayat ve ölüm başka bir şeydi...
Velhasıl her şeyi özetleyen Hızır (a.s)'dı: “Bu gök kubbe altında Abdulkâdir Geylânî kadar büyük bir veli gelmemiştir.” Sonra, her seferinde onu yüz bin insan dinledi...