Tarafların akitlerden elde ettikleri yararlar ile onlardan dolayı yüklendikleri borçlar hukuk tarafından dengelenmiştir. Ancak özürden dolayı bazen bu denge taraflardan birisi lehinde, diğerinin aleyhinde bozulabilmektedir. Çünkü her iki taraf için karşılıklı borç doğuran süreli akitlerde akdin gerçekleştirildiği zamanın şartları ile borcun ifa zamanı şartları arasında önemli farklılıklar meydana gelmiş olabilir. Böyle bir durumda taraflardan birisi için akitle üstlenmeyen ve akit kurulurken beklenmeyen ağır bir yük gerekebilir. İslam hukuku da tarafların tesis ettikleri akitlere her hâlükârda bağlı kalmalarını zorunlu kılmamıştır. Çünkü şartların değişmesiyle akitleri yeniden gözden geçirme ve buna göre hüküm verme cihetine gitmeye müsaade etmiştir. Nitekim iktisadî dengenin bozulması hâlinde sadece akdin gerekli şekil şartlarına bağlı kalmakla yetinilmemiş, aynı zamanda akitle üstlenmeyen beklenmedik zararlar da dikkate alınmıştır. Öte taraftan özür teorisinin geliştirilmesi ve meselelerin buna göre çözüme kavuşturulması, İslam'ın muhafazasını esas aldığı beş temel değerlerden birisi olan malı korumaya yöneliktir. Aslında bu teori İslam'ın insanların malını koruma altına alma ilke ve gayretinin bir parçasıdır. Çünkü taraflardan birisinin akitle üstlenmediği bir zarara maruz kalmasına sebep olan özürden dolayı akdin feshedilebilmesi, hem bu tarafın gördüğü / göreceği zararın ortadan kaldırılmasına hem de bu zarar nedeniyle bozulmuş iktisadî dengenin sağlanmasına yönelik bir düzenleme faaliyetidir.
Tarafların akitlerden elde ettikleri yararlar ile onlardan dolayı yüklendikleri borçlar hukuk tarafından dengelenmiştir. Ancak özürden dolayı bazen bu denge taraflardan birisi lehinde, diğerinin aleyhinde bozulabilmektedir. Çünkü her iki taraf için karşılıklı borç doğuran süreli akitlerde akdin gerçekleştirildiği zamanın şartları ile borcun ifa zamanı şartları arasında önemli farklılıklar meydana gelmiş olabilir. Böyle bir durumda taraflardan birisi için akitle üstlenmeyen ve akit kurulurken beklenmeyen ağır bir yük gerekebilir. İslam hukuku da tarafların tesis ettikleri akitlere her hâlükârda bağlı kalmalarını zorunlu kılmamıştır. Çünkü şartların değişmesiyle akitleri yeniden gözden geçirme ve buna göre hüküm verme cihetine gitmeye müsaade etmiştir. Nitekim iktisadî dengenin bozulması hâlinde sadece akdin gerekli şekil şartlarına bağlı kalmakla yetinilmemiş, aynı zamanda akitle üstlenmeyen beklenmedik zararlar da dikkate alınmıştır. Öte taraftan özür teorisinin geliştirilmesi ve meselelerin buna göre çözüme kavuşturulması, İslam'ın muhafazasını esas aldığı beş temel değerlerden birisi olan malı korumaya yöneliktir. Aslında bu teori İslam'ın insanların malını koruma altına alma ilke ve gayretinin bir parçasıdır. Çünkü taraflardan birisinin akitle üstlenmediği bir zarara maruz kalmasına sebep olan özürden dolayı akdin feshedilebilmesi, hem bu tarafın gördüğü / göreceği zararın ortadan kaldırılmasına hem de bu zarar nedeniyle bozulmuş iktisadî dengenin sağlanmasına yönelik bir düzenleme faaliyetidir.