Her yazarın kitap yazışı farklıdır. Çok bilinen yazarların bazıları gerçekten akıllara durgunluk verecek şekillerde kitaplarını yazmışlardır. Açıkça söylemek gerekirse ben bu kitabı yazarken normal bir şekilde yazdım. Bu da demek oluyor ki ben meşhur falan olamam.
Nasıl mı yazdım?
Misal 50 fincan kahve içen Honore De Balzac gibi olmasam da bir fincan kahveye hayır demeden yazdım.Mesela kitaplarını ayakta yazan Wirgina Wolf gibi olmasam da ayaklarımı saygı çerçevesinde bazı pozisyonlara alarak yazdım.
Kitaplarını banyoda elma yiyerek yazan Agatha Christie gibi de olmasam da vitamin etkisinde yazılar yazdım.
Sevmediğim kişilerden kaçmak için sokağa şemsiyesiz çıkmayan Tevfik Fikret gibi hiç olamadım. Hep yakalandım ve zihinsel olarak işkenceye maruz kaldım.
Victor Hugo gibi yaşlanma etkilerim azalsın diye buzlu suyla yıkanamadım çünkü dondum!
Percy Bysshe Shelley gibi günde 16 saat ayakta hiç kitap okumadım. Uzanarak okumayı seven kısasürede de uyuyakalan bir okuyucu iken şimdi saatlerce oturarak okuyan “okuyucu” olmayı başardım.
Tek yurt dışı gezisi “Erzurum” olan Aleksandr Puşkin gibi de olamadım, orayı bile görmedim.
Gürültü olmadan hiç yazamayan Cemal Süreyya gibi de hiç olamadım. İlla gürültü olsun diye de hiç tutturmadım. Aslında ben her şartta ve koşulda yazmaya, okumaya kendimi alıştırmaya devam ediyorum. Çünkü iki eylemi de çok ama çok seviyorum.
Her yazarın kitap yazışı farklıdır. Çok bilinen yazarların bazıları gerçekten akıllara durgunluk verecek şekillerde kitaplarını yazmışlardır. Açıkça söylemek gerekirse ben bu kitabı yazarken normal bir şekilde yazdım. Bu da demek oluyor ki ben meşhur falan olamam.
Nasıl mı yazdım?
Misal 50 fincan kahve içen Honore De Balzac gibi olmasam da bir fincan kahveye hayır demeden yazdım.Mesela kitaplarını ayakta yazan Wirgina Wolf gibi olmasam da ayaklarımı saygı çerçevesinde bazı pozisyonlara alarak yazdım.
Kitaplarını banyoda elma yiyerek yazan Agatha Christie gibi de olmasam da vitamin etkisinde yazılar yazdım.
Sevmediğim kişilerden kaçmak için sokağa şemsiyesiz çıkmayan Tevfik Fikret gibi hiç olamadım. Hep yakalandım ve zihinsel olarak işkenceye maruz kaldım.
Victor Hugo gibi yaşlanma etkilerim azalsın diye buzlu suyla yıkanamadım çünkü dondum!
Percy Bysshe Shelley gibi günde 16 saat ayakta hiç kitap okumadım. Uzanarak okumayı seven kısasürede de uyuyakalan bir okuyucu iken şimdi saatlerce oturarak okuyan “okuyucu” olmayı başardım.
Tek yurt dışı gezisi “Erzurum” olan Aleksandr Puşkin gibi de olamadım, orayı bile görmedim.
Gürültü olmadan hiç yazamayan Cemal Süreyya gibi de hiç olamadım. İlla gürültü olsun diye de hiç tutturmadım. Aslında ben her şartta ve koşulda yazmaya, okumaya kendimi alıştırmaya devam ediyorum. Çünkü iki eylemi de çok ama çok seviyorum.