“Weltliteratur/dünya edebiyatı kavramı, çeşitli edebiyatların ulusal sınırları aşan diyaloguna atıf yapar. Goethe'nin de savunduğu bu dünya edebiyatı anlayışı, edebiyatın havasız ulusal hapisten kurtuluşunu kast etmekte ve kuşkusuz en olgun dünya edebiyatı görüşünü temsil etmektedir.” Edebî nitelik açısından Tanpınar, bu diyalogu en yetkin bir biçimde gerçekleştirmiş, belki de modern dönem edebiyatımızın en önemli şahsiyetidir. Ve “Bugün Türkiye'de nesillerin beraberce okuduğu beş kitap bulamayız” diyen Tanpınar'ın kendisi şimdi tam anlamıyla bir klasik olarak kabul görmektedir.
Dünyanın pek az yerinde, kültürel anlamda, “Batı” ve “Doğu” siperlerinin bu kadar derin kazıldığı bir coğrafya vardır. Edebiyatın dahi ideolojiye indirgendiği bir zeminde, okuma tercihlerinin tamamen politik olduğu bir ortamda eleştiri ve kuramın olmaması, hattâ olsa bile onlara dönüp bakanın olmaması doğaldır.
Başta Huzur olmak üzere bu ikiliğin ayrı kompartımanlarda ele alınmasının, yaşantılanmasının travmatik yansımalarını gözler önüne seren Tanpınar'a gösterilen ilginin ve onun üzerine yapılan çalışmaların, araştırmaların uzun bir “sükût suikastı”ndan sonra günden güne artması oldukça manidardır.
İyinin, güzelin, doğrunun ve hakikatin peşinde, tüm bu kutuplaşmaların ötesinde gerçeği en güçlü bir anlatımla okurlarına sunan Tanpınar'ın, edebiyat eleştirisi ve incelemeleri için bir kıstas, ölçüt ve bir mihenk taşı haline gelmesi ve bütün nesillerin beraberce okuduğu bir yazar olması ise son derece anlaşılırdır.
“Weltliteratur/dünya edebiyatı kavramı, çeşitli edebiyatların ulusal sınırları aşan diyaloguna atıf yapar. Goethe'nin de savunduğu bu dünya edebiyatı anlayışı, edebiyatın havasız ulusal hapisten kurtuluşunu kast etmekte ve kuşkusuz en olgun dünya edebiyatı görüşünü temsil etmektedir.” Edebî nitelik açısından Tanpınar, bu diyalogu en yetkin bir biçimde gerçekleştirmiş, belki de modern dönem edebiyatımızın en önemli şahsiyetidir. Ve “Bugün Türkiye'de nesillerin beraberce okuduğu beş kitap bulamayız” diyen Tanpınar'ın kendisi şimdi tam anlamıyla bir klasik olarak kabul görmektedir.
Dünyanın pek az yerinde, kültürel anlamda, “Batı” ve “Doğu” siperlerinin bu kadar derin kazıldığı bir coğrafya vardır. Edebiyatın dahi ideolojiye indirgendiği bir zeminde, okuma tercihlerinin tamamen politik olduğu bir ortamda eleştiri ve kuramın olmaması, hattâ olsa bile onlara dönüp bakanın olmaması doğaldır.
Başta Huzur olmak üzere bu ikiliğin ayrı kompartımanlarda ele alınmasının, yaşantılanmasının travmatik yansımalarını gözler önüne seren Tanpınar'a gösterilen ilginin ve onun üzerine yapılan çalışmaların, araştırmaların uzun bir “sükût suikastı”ndan sonra günden güne artması oldukça manidardır.
İyinin, güzelin, doğrunun ve hakikatin peşinde, tüm bu kutuplaşmaların ötesinde gerçeği en güçlü bir anlatımla okurlarına sunan Tanpınar'ın, edebiyat eleştirisi ve incelemeleri için bir kıstas, ölçüt ve bir mihenk taşı haline gelmesi ve bütün nesillerin beraberce okuduğu bir yazar olması ise son derece anlaşılırdır.