“Bunun haberini ben troleybüste giderken aydın görünüşlü yaşlı başlı Rusların ağzından işittim. İki Rus kendi aralarında Cengiz Aytmatov'un “Yüz Yüze” isimli yeni eserinin Sovyet Kırgızistanı'nda basılmakta olduğundan bahsetmekteydi. “Hikâyenin başı oldukça ilginçmiş, kalanı da böyle ilginç çıkarsa edebiyat için bir yenilik olur” dedi biri. “Kırgızlardan da gerçek bir yazar çıkacağa benziyor” dedi diğeri. Daha sonra da her troleybüse bindiğimde bazı Rus yolcuların gazetenin her sayısında basılan “Yüz Yüze”den bahsettiklerini, bu hikâyede betimlenen hayat olaylarının o sıralardaki güncel siyasi olaylarla ilişkilendirildiğini duyuyordum.” Salican Cigitov
“Aytmatov deyince aklınıza ne geliyor?” diye bir soru sorulsa acaba nasıl cevap alınırdı? Selvi Boylum Al Yazmalım filmini seyreden herkesin vereceği ve bugüne kadar verilegelmiş cevap, “Aşk, emektir.” Yani insan âşık olmak için değil, aşkını koruyabilmek için emek harcamak zorundadır. Orhan Söylemez
“Her hâliyle övünen, gururlu, mağrur Paris'te; Hugo ile Volter'in Paris'inde, nice krallar ve devrimler gören Paris'te, her bir taşı uzun uzun hikâyeler ve efsaneler hatırlatan büyük ressamların Paris'inde, ateşli aşkların ve âşıkların şehrinde görmediği, okumadığı, başından geçmeyeni kalmayan bu şehirde ben Cemile'yi okudum. İşte o an, Verter ile Veronica'nın, Antoni ile Kleopatra'nın ya da Manon Lescaut'un benim gözümde hiçbir değeri kalmadı ve işte o an Romeo ve Juliet'in, Paolo ile Françeska'nın, Ernan ile Danyarson'un hayalleri gözlerimin önünden bir anda silinip gittiler. Çünkü ben Danyar ve Cemile'yle karşılaştım ve onlarla beraber II. Dünya Savaşı'nın üçüncü yılına, 1943 yılına, 1943 yılının bir Ağustos ayına, güzel bir geceye yeniden dönüp orada bir yerlerde bulunan Kürküröö Çayı'na, ekin yüklü arabalara ve diğer ikisinin hikâyesini bizlere anlatan Seyit adındaki çocuğa gittim.” Luis Aragon
Şaşılası bir durum yok aslında. İnsanlar bütün ömrünü kapalı alanlarda, duvarlar arasında geçiriyor; odalarda, otobüslerde, atölyelerde, bekleme odalarında, mağazalarda vb... İnsan bu duvarların ruh dünyasını nasıl daralttığını, âdeta önceden belirlenmiş yönlere nasıl savurduğunu; arzularını, hedeflerini nasıl tayin ettiğini fark edemiyor bile. Tıpkı yaya geçidinde otomatik olarak başına önce sağa sonra sola çevirdiği gibi... Georgiy Gaçev
“Bunun haberini ben troleybüste giderken aydın görünüşlü yaşlı başlı Rusların ağzından işittim. İki Rus kendi aralarında Cengiz Aytmatov'un “Yüz Yüze” isimli yeni eserinin Sovyet Kırgızistanı'nda basılmakta olduğundan bahsetmekteydi. “Hikâyenin başı oldukça ilginçmiş, kalanı da böyle ilginç çıkarsa edebiyat için bir yenilik olur” dedi biri. “Kırgızlardan da gerçek bir yazar çıkacağa benziyor” dedi diğeri. Daha sonra da her troleybüse bindiğimde bazı Rus yolcuların gazetenin her sayısında basılan “Yüz Yüze”den bahsettiklerini, bu hikâyede betimlenen hayat olaylarının o sıralardaki güncel siyasi olaylarla ilişkilendirildiğini duyuyordum.” Salican Cigitov
“Aytmatov deyince aklınıza ne geliyor?” diye bir soru sorulsa acaba nasıl cevap alınırdı? Selvi Boylum Al Yazmalım filmini seyreden herkesin vereceği ve bugüne kadar verilegelmiş cevap, “Aşk, emektir.” Yani insan âşık olmak için değil, aşkını koruyabilmek için emek harcamak zorundadır. Orhan Söylemez
“Her hâliyle övünen, gururlu, mağrur Paris'te; Hugo ile Volter'in Paris'inde, nice krallar ve devrimler gören Paris'te, her bir taşı uzun uzun hikâyeler ve efsaneler hatırlatan büyük ressamların Paris'inde, ateşli aşkların ve âşıkların şehrinde görmediği, okumadığı, başından geçmeyeni kalmayan bu şehirde ben Cemile'yi okudum. İşte o an, Verter ile Veronica'nın, Antoni ile Kleopatra'nın ya da Manon Lescaut'un benim gözümde hiçbir değeri kalmadı ve işte o an Romeo ve Juliet'in, Paolo ile Françeska'nın, Ernan ile Danyarson'un hayalleri gözlerimin önünden bir anda silinip gittiler. Çünkü ben Danyar ve Cemile'yle karşılaştım ve onlarla beraber II. Dünya Savaşı'nın üçüncü yılına, 1943 yılına, 1943 yılının bir Ağustos ayına, güzel bir geceye yeniden dönüp orada bir yerlerde bulunan Kürküröö Çayı'na, ekin yüklü arabalara ve diğer ikisinin hikâyesini bizlere anlatan Seyit adındaki çocuğa gittim.” Luis Aragon
Şaşılası bir durum yok aslında. İnsanlar bütün ömrünü kapalı alanlarda, duvarlar arasında geçiriyor; odalarda, otobüslerde, atölyelerde, bekleme odalarında, mağazalarda vb... İnsan bu duvarların ruh dünyasını nasıl daralttığını, âdeta önceden belirlenmiş yönlere nasıl savurduğunu; arzularını, hedeflerini nasıl tayin ettiğini fark edemiyor bile. Tıpkı yaya geçidinde otomatik olarak başına önce sağa sonra sola çevirdiği gibi... Georgiy Gaçev