Tarih ve Tarih bilimi üzerine yapılan felsefi tartışmalar ilkçağlardan günümüze kadar oldukça ilgi çekmiş ve bu konuda çeşitli tasarımların oluşturulmasına zemin hazırlamıştır. Bunun en belli başlı nedeni, insanın gerçekten doğanın bir uzantısı olup olmadığını ortaya koymak ve onun tarih sahnesindeki rolünü belirlemekti. İnsanı doğanın bir uzantısı gibi gören tasarımlarda, Aristoteles'e dayandırılabilecek bir anlayışın izdüşümünü görürüz. Buna göre, doğadaki her varlık hiyerarşik bir dizi içinde sıralanmıştır ve canlılar içinde en yetkin olanı insandır. Böylesi bir dizge içinde insan, öyleyse, kendi fiziksel çevresine bağlı bir canlıdır ve kendisini onun yasalarına uydurmak zorundadır. Ancak İnsanın kültürel gelişiminin başlangıcındaki bu uyumluluk daha sonra yön değiştirerek bir karşıtlığa dönüşür ve doğanın karşısında, ondan farklı bir alanın üyesi olan insan tasarısı ortaya çıkar. Önceleri doğanın ve doğanın bir parçası olarak insanın ne olduğu üzerinde durulurken, artık, doğanın karşısında insan ve onun yarattığı kültürün ne olduğu ve anlamı üzerinde durulmaya başlanır. İşte bu türden sorgulamaların bir sonucu olarak, felsefi düşüncenin gelişimi içinde ortaya çıkan tasarımlar, aynı zamanda bize bir tarih felsefesi etkinliğinin de kapılarını açmaktadır.
Tarih ve Tarih bilimi üzerine yapılan felsefi tartışmalar ilkçağlardan günümüze kadar oldukça ilgi çekmiş ve bu konuda çeşitli tasarımların oluşturulmasına zemin hazırlamıştır. Bunun en belli başlı nedeni, insanın gerçekten doğanın bir uzantısı olup olmadığını ortaya koymak ve onun tarih sahnesindeki rolünü belirlemekti. İnsanı doğanın bir uzantısı gibi gören tasarımlarda, Aristoteles'e dayandırılabilecek bir anlayışın izdüşümünü görürüz. Buna göre, doğadaki her varlık hiyerarşik bir dizi içinde sıralanmıştır ve canlılar içinde en yetkin olanı insandır. Böylesi bir dizge içinde insan, öyleyse, kendi fiziksel çevresine bağlı bir canlıdır ve kendisini onun yasalarına uydurmak zorundadır. Ancak İnsanın kültürel gelişiminin başlangıcındaki bu uyumluluk daha sonra yön değiştirerek bir karşıtlığa dönüşür ve doğanın karşısında, ondan farklı bir alanın üyesi olan insan tasarısı ortaya çıkar. Önceleri doğanın ve doğanın bir parçası olarak insanın ne olduğu üzerinde durulurken, artık, doğanın karşısında insan ve onun yarattığı kültürün ne olduğu ve anlamı üzerinde durulmaya başlanır. İşte bu türden sorgulamaların bir sonucu olarak, felsefi düşüncenin gelişimi içinde ortaya çıkan tasarımlar, aynı zamanda bize bir tarih felsefesi etkinliğinin de kapılarını açmaktadır.