Ben, Mardin kenti...
Kalker ve lavlarla bezeli, teninden başka giysisi olmayan çıplak dağların anayurdu...
Taşın ve toprağın ve doğum yerini unutmuş suların, hammaddesi alın teriyle karılmış kerpiçin ve mavi bedenli bulutların anası...
Meşe ve sakız ağacı ,dişbudak, söğüt ve çınar ve kavak, bir de çayırlar süsler kapısı karanlığa kapalı göklerimi...
Gecemi ve gündüzümü, çöl ve çölleri kuşatan bozkır rüzgarları donatır...
Ayaklarımın ucunda uzanır tarihin babası Mezopotamya...
(Kitabın İçinden)
Ben, Mardin kenti...
Kalker ve lavlarla bezeli, teninden başka giysisi olmayan çıplak dağların anayurdu...
Taşın ve toprağın ve doğum yerini unutmuş suların, hammaddesi alın teriyle karılmış kerpiçin ve mavi bedenli bulutların anası...
Meşe ve sakız ağacı ,dişbudak, söğüt ve çınar ve kavak, bir de çayırlar süsler kapısı karanlığa kapalı göklerimi...
Gecemi ve gündüzümü, çöl ve çölleri kuşatan bozkır rüzgarları donatır...
Ayaklarımın ucunda uzanır tarihin babası Mezopotamya...
(Kitabın İçinden)