“Türk kültürünün temelinde göçerlik, yaylacılık var. Ta orta Asya yıllarına dayanıyor bu. Anadolu'ya gelir gelmez yerleşik duruma geçmiş, bir kısmı ise göçerliliği hala sürdürüyor. Hatta Anadolu'ya gelir gelmez yerleşik duruma geçmiş, bir kısmı ise göçerliği sürdüren dağ köylerimiz. Temel geçim kaynağı hayvancılık olan bu köylüler yoğun kış olmadığı sürece mallarına kış ağıllarına bakıyor, kuzular, oğlaklar burada doğup büyüyor, Hıdırellezden sonra sıcaklar artmaya başlayınca daha yükseklerde bulunan yaylalar göçüyorlar. Eylül sonuna doğru havalar soğumaya başlayınca, yaylada alınan kayıtlar köyü götürülür. Güz seçimi ve koç katımından sonra sürü kış ağılına geri getiriliyor.
“ilk bahar yelleri esmeye başlayınca bizim keçiler dağlara doğru meleşmeye başlar” diyor, yaşlı bir yörük. Damarlarımıza işlemiş öyle köklü geleneklerimiz var ki hiç malı olmayan bile bahar ayları gelince yaylaya göçmek istiyor. Yayla, onlar için özgürlüğün, yaşamlarındaki bütün güzelliklerin simgesi oluyor”.
“Türk kültürünün temelinde göçerlik, yaylacılık var. Ta orta Asya yıllarına dayanıyor bu. Anadolu'ya gelir gelmez yerleşik duruma geçmiş, bir kısmı ise göçerliliği hala sürdürüyor. Hatta Anadolu'ya gelir gelmez yerleşik duruma geçmiş, bir kısmı ise göçerliği sürdüren dağ köylerimiz. Temel geçim kaynağı hayvancılık olan bu köylüler yoğun kış olmadığı sürece mallarına kış ağıllarına bakıyor, kuzular, oğlaklar burada doğup büyüyor, Hıdırellezden sonra sıcaklar artmaya başlayınca daha yükseklerde bulunan yaylalar göçüyorlar. Eylül sonuna doğru havalar soğumaya başlayınca, yaylada alınan kayıtlar köyü götürülür. Güz seçimi ve koç katımından sonra sürü kış ağılına geri getiriliyor.
“ilk bahar yelleri esmeye başlayınca bizim keçiler dağlara doğru meleşmeye başlar” diyor, yaşlı bir yörük. Damarlarımıza işlemiş öyle köklü geleneklerimiz var ki hiç malı olmayan bile bahar ayları gelince yaylaya göçmek istiyor. Yayla, onlar için özgürlüğün, yaşamlarındaki bütün güzelliklerin simgesi oluyor”.