Punk rock'ın doğası, ortaya çıkışı, bileşkesi, müzikal kurumlara yönelttiği aykırı ve hercai meydan okuyuşu, tüm bunların ardından parçalanıp gidişi kültür tarihi içinde gücün, anlamı nasıl yarattığını gösterebilmek adına örnek anlamında eşsiz bir şanstır.
Ama yine de unutmayın, bir punk şarkısında dendiği gibi:
Biz tanımak istemediğiniz insanlarız
Biz gitmek istemediğiniz yerlerden geliyoruz.
David Laing'in 'Tek Akorlu Mucizeler / Punk Rock'ın Anlamı ve Gücü' adlı kitabındaki 'tek akorlu' sözü çok iddialı gelirse, bu sözü şöyle düzeltebiliriz: 'Hadi, üç akorlu olsun.'
1950'lerin temiz gitar tonlarının tersine, punk'ta distorsiyonlar ön plandadır ve progresif rock'ın altyapısını oluşturan elektronik enstrümanları, hatta synthesizerları ya da elektro gitarın çeşitli adaptasyonlarını kullanmaz; daha doğrusu, bunları ciddi ciddi boykot eder punk.
Üç akordan fazlasının kullanılmasına pek sıcak bakmayan punk'taki boğuk ses, bir şeyleri törpüler gibi şarkı söyleme tarzı, gitar sololarının asgari düzeyde kullanılması, 'testere vızıltısı'nın (christgau) tipik bir punk gitar sound'u olması... Hepsi de aynı amaca hizmet eder: Geleneğin ve normalliğin ne kadar aksak ve sıkıcı olduğunun gösterilmesi.
Bununla bitmiyor elbette. Son derece çirkin sahne numaralarını ve sözleri, giyim tarzını da düşündüğümüzde gelmiş geçmiş en önemli alt kültür oluşumlarından biri olan punk'ın özelliklerini anlamamız kolaylaşır.
Vazgeçilmez unsur: Kışkırtma
Kültürel normlara düşmanca saldıran punk'ın, kendini bile bir saldırı nesnesi haline dönüştürmesi, içerdiği nefretin dozunu gösteriyor. Kendi hakkında yapılan olumsuz yorumları bir araya toplamak, büyütmek ve gururla üstüne giyinmek konusunda da eşsiz bir yeteneği vardı punk'ın. Eğlenme şekli ve dans olarak 'ağır bir şiddet gösterisi' sayılabilecek pogo'yu, beğeni ve sevinç ifadesi olarak da birbirini tükürüğe boğmayı icat eden punk'ın sahne gösterilerinin vazgeçilmez unsuru da provokasyon, yani kışkırtmaydı.
John Rotten'in çengelli iğneleri, vahşi kibiri, dik ve jöleli saçları, kin fışkıran gözleriyle sahnenin önüne doğru sendeleyerek yürümesi ve Bahse girerim ki siz bizden, bizim sizden nefret ettiğimiz kadar nefret etmiyorsunuzdur demesi punk felsefesini yeterince açıklıyor zaten.
Keşke gidebilseydik...
Punk rock'ın doğası, ortaya çıkışı, bileşkesi, müzikal kurumlara yönelttiği aykırı meydan okuyuşu, ardından parçalanıp gitmesi ayrıntılı biçimde ele alınıyor 'Punk Rock'ın Anlamı ve Gücü'nde. Ayrıntılı incelemeler yerine kulaktan dolma bilgilerle idare etmeye genetik
bir yatkınlığımız olduğunu varsayarsak; bu kitabın çok ilgi çekmeyeceğini, ama ciddi ve tutarlı bir inceleme olarak, konuyla ilgilenen herkesin kitaplığında kendine yer bulacağını iddia edebiliriz.
Punk rock'ın doğası, ortaya çıkışı, bileşkesi, müzikal kurumlara yönelttiği aykırı ve hercai meydan okuyuşu, tüm bunların ardından parçalanıp gidişi kültür tarihi içinde gücün, anlamı nasıl yarattığını gösterebilmek adına örnek anlamında eşsiz bir şanstır.
Ama yine de unutmayın, bir punk şarkısında dendiği gibi:
Biz tanımak istemediğiniz insanlarız
Biz gitmek istemediğiniz yerlerden geliyoruz.
David Laing'in 'Tek Akorlu Mucizeler / Punk Rock'ın Anlamı ve Gücü' adlı kitabındaki 'tek akorlu' sözü çok iddialı gelirse, bu sözü şöyle düzeltebiliriz: 'Hadi, üç akorlu olsun.'
1950'lerin temiz gitar tonlarının tersine, punk'ta distorsiyonlar ön plandadır ve progresif rock'ın altyapısını oluşturan elektronik enstrümanları, hatta synthesizerları ya da elektro gitarın çeşitli adaptasyonlarını kullanmaz; daha doğrusu, bunları ciddi ciddi boykot eder punk.
Üç akordan fazlasının kullanılmasına pek sıcak bakmayan punk'taki boğuk ses, bir şeyleri törpüler gibi şarkı söyleme tarzı, gitar sololarının asgari düzeyde kullanılması, 'testere vızıltısı'nın (christgau) tipik bir punk gitar sound'u olması... Hepsi de aynı amaca hizmet eder: Geleneğin ve normalliğin ne kadar aksak ve sıkıcı olduğunun gösterilmesi.
Bununla bitmiyor elbette. Son derece çirkin sahne numaralarını ve sözleri, giyim tarzını da düşündüğümüzde gelmiş geçmiş en önemli alt kültür oluşumlarından biri olan punk'ın özelliklerini anlamamız kolaylaşır.
Vazgeçilmez unsur: Kışkırtma
Kültürel normlara düşmanca saldıran punk'ın, kendini bile bir saldırı nesnesi haline dönüştürmesi, içerdiği nefretin dozunu gösteriyor. Kendi hakkında yapılan olumsuz yorumları bir araya toplamak, büyütmek ve gururla üstüne giyinmek konusunda da eşsiz bir yeteneği vardı punk'ın. Eğlenme şekli ve dans olarak 'ağır bir şiddet gösterisi' sayılabilecek pogo'yu, beğeni ve sevinç ifadesi olarak da birbirini tükürüğe boğmayı icat eden punk'ın sahne gösterilerinin vazgeçilmez unsuru da provokasyon, yani kışkırtmaydı.
John Rotten'in çengelli iğneleri, vahşi kibiri, dik ve jöleli saçları, kin fışkıran gözleriyle sahnenin önüne doğru sendeleyerek yürümesi ve Bahse girerim ki siz bizden, bizim sizden nefret ettiğimiz kadar nefret etmiyorsunuzdur demesi punk felsefesini yeterince açıklıyor zaten.
Keşke gidebilseydik...
Punk rock'ın doğası, ortaya çıkışı, bileşkesi, müzikal kurumlara yönelttiği aykırı meydan okuyuşu, ardından parçalanıp gitmesi ayrıntılı biçimde ele alınıyor 'Punk Rock'ın Anlamı ve Gücü'nde. Ayrıntılı incelemeler yerine kulaktan dolma bilgilerle idare etmeye genetik
bir yatkınlığımız olduğunu varsayarsak; bu kitabın çok ilgi çekmeyeceğini, ama ciddi ve tutarlı bir inceleme olarak, konuyla ilgilenen herkesin kitaplığında kendine yer bulacağını iddia edebiliriz.