İklim koşulları insan yaşımı için zorlu olmasına rağmen tarih boyunca Erzurum şehri önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Erzurum'da yerleşimin sürekliliğini koruması coğrafi konumuyla yakından ilgilidir. Kafkas ve İran ticaret yollarının Erzurum'dan geçmesi yerleşimin sürekliliğini desteklemiştir. Ayrıca Erzurum'un asırlarca Türkiye'nin doğu sınırını koruyan önemli bir harekât merkezi olması da burada büyük bir nüfus kütlesinin bulunmasını sağlamıştır. Erzurum'un coğrafi konumu kendisi ve çevresine olanaklar sağlayıp yükselmesine yardımcı olduğu gibi birçok kez felaketinin de başlıca sebebi olmuştur. Erzurum vilayeti son yıkımını Birinci Dünya Savaşı yılları içinde yaşamış, vilayetin her tarafı harabeye dönmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Erzurum vilayetinde uzun harp yıllarının yarattığı yıkımı onarmak kolay olmamıştır. Nüfus kıt, teknoloji ilkel ve mali imkânlar yetersizdi. Bu olumsuzluklara ek olarak Cumhuriyet hükümetleri uzun yıllar hem dış hem de iç meselelerle uğraşmak durumunda kaldıklarından taşraya yeterince ilgi gösteremiyorlardı. 1930'lu yıllarda Erzurum vilayetinde yaşayan nüfusunun % 80'i köylerde oldukça ilkel şartlarda yaşamak mecburiyetindeydi. Köylü karasabanla tarlasını sürüyor, evinin yanında inşa ettiği ahırında hayvanlarını besleyerek yoksulluk içinde geçimini sağlıyordu. Halk, sağlıksız yaşam koşullarında 20. asrın olanaklarından mahrum bir hayat sürdürmekteydi. Cumhuriyet hükümetleri ancak 1930'lu yılların ikinci yarısından itibaren Erzurum'a yoğunlaşma imkânı bulabildiler. 1935 yılında III. Umumi Müfettişliğin kurulmasıyla bölgesel entegrasyon sağlanmış ve iktisadi kalkınma noktasında önemli bir adım atılmıştır. Tek parti döneminde Erzurum vilayetinde yaşanan yoksulluğa karşı hükümetler sosyal ve ekonomik alanda ortaya koydukları birçok projeyle gelenekselden modern yaşama doğru geçişi sağlamaya çalışmışlardır. Tek parti döneminde Erzurum'da sosyal ve ekonomik hayat incelendiğinde büyük bir yoksulluk ve bu yoksulluğa karşı inançlı bir çabayla karşılaşılmaktadır.
İklim koşulları insan yaşımı için zorlu olmasına rağmen tarih boyunca Erzurum şehri önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Erzurum'da yerleşimin sürekliliğini koruması coğrafi konumuyla yakından ilgilidir. Kafkas ve İran ticaret yollarının Erzurum'dan geçmesi yerleşimin sürekliliğini desteklemiştir. Ayrıca Erzurum'un asırlarca Türkiye'nin doğu sınırını koruyan önemli bir harekât merkezi olması da burada büyük bir nüfus kütlesinin bulunmasını sağlamıştır. Erzurum'un coğrafi konumu kendisi ve çevresine olanaklar sağlayıp yükselmesine yardımcı olduğu gibi birçok kez felaketinin de başlıca sebebi olmuştur. Erzurum vilayeti son yıkımını Birinci Dünya Savaşı yılları içinde yaşamış, vilayetin her tarafı harabeye dönmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Erzurum vilayetinde uzun harp yıllarının yarattığı yıkımı onarmak kolay olmamıştır. Nüfus kıt, teknoloji ilkel ve mali imkânlar yetersizdi. Bu olumsuzluklara ek olarak Cumhuriyet hükümetleri uzun yıllar hem dış hem de iç meselelerle uğraşmak durumunda kaldıklarından taşraya yeterince ilgi gösteremiyorlardı. 1930'lu yıllarda Erzurum vilayetinde yaşayan nüfusunun % 80'i köylerde oldukça ilkel şartlarda yaşamak mecburiyetindeydi. Köylü karasabanla tarlasını sürüyor, evinin yanında inşa ettiği ahırında hayvanlarını besleyerek yoksulluk içinde geçimini sağlıyordu. Halk, sağlıksız yaşam koşullarında 20. asrın olanaklarından mahrum bir hayat sürdürmekteydi. Cumhuriyet hükümetleri ancak 1930'lu yılların ikinci yarısından itibaren Erzurum'a yoğunlaşma imkânı bulabildiler. 1935 yılında III. Umumi Müfettişliğin kurulmasıyla bölgesel entegrasyon sağlanmış ve iktisadi kalkınma noktasında önemli bir adım atılmıştır. Tek parti döneminde Erzurum vilayetinde yaşanan yoksulluğa karşı hükümetler sosyal ve ekonomik alanda ortaya koydukları birçok projeyle gelenekselden modern yaşama doğru geçişi sağlamaya çalışmışlardır. Tek parti döneminde Erzurum'da sosyal ve ekonomik hayat incelendiğinde büyük bir yoksulluk ve bu yoksulluğa karşı inançlı bir çabayla karşılaşılmaktadır.