Kayıp, hayatın kaçınılmaz gerçeklerinden. İnsanlar olgunlaşmak ve hayatın değerini anlayabilmek için acıyı ve yaşadıkları türlü kayıpların yasını tutmayı öğrenmek zorunda. Peki sinema, böyle bir süreçte bize yardımcı olabilir mi?
Bir sinema salonunun karanlığında beyazperdede film karakterlerinin hikayelerini izlerken korkmadan, çekinmeden, gülerek ya da ağlayarak filmin akışına kendimizi kaptırıveririz. Dahası karakterde kendimizden bir şeyler görüp, onunla bütünleşirsek kendimizi onun yerine bile koyabiliriz. Böylece hem kendi bilinçaltımızla hem de iliklerimize kadar işlemiş olan kültürel bilinçaltımızla duygusal iletişime geçebilir, kendi benliğimizin saklı kalmış yanlarını beyazperdeye yansıyan haller üzerinden görebiliriz. Böylece sinema kendimizi daha yakından tanıyabilmemiz ve dönüşebilmemiz için zihinsel ve ruhsal ipuçları sunabilir.
John Izod ve Joanna Dovalis sinemadan öğrendiklerimizin, bizi kendi hayatımızda kaçınılmaz olarak yaşayacağımız kayıplara psikolojik olarak hazırlayabilen özelliğine dikkat çekiyor. Izod ve Dovalis acı, terapi ve sinema bağlamında ortaklaşa kaleme aldıkları bu kitapta; Clint Eastwood'un Milyon Dolarlık Bebek, Krzysztof Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi, Nanni Moretti'nin Oğul Odası, Kim Ki-duk'un İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkhabar, Jonathan Glazer'ın Doğum ve Terrence Malick'in Hayat Ağacı gibi filmlerini mercek altına alıyor ve bu filmlerdeki karakterlerin kederle birlikte nasıl bir dönüşüm geçirdiğini irdeliyorlar.
Terapi Olarak Sinema, bir yandan sinemaseverlerin belleğinde yer edinen filmlerin satır aralarına ışık tutuyor; bir yandan da ölüm, terk edilme, yetim/öksüz büyüme gibi nedenlerle yaşanabilecek keder süreçleriyle nasıl başa çıkılabileceğine dair örnekler sunuyor.
Kayıp, hayatın kaçınılmaz gerçeklerinden. İnsanlar olgunlaşmak ve hayatın değerini anlayabilmek için acıyı ve yaşadıkları türlü kayıpların yasını tutmayı öğrenmek zorunda. Peki sinema, böyle bir süreçte bize yardımcı olabilir mi?
Bir sinema salonunun karanlığında beyazperdede film karakterlerinin hikayelerini izlerken korkmadan, çekinmeden, gülerek ya da ağlayarak filmin akışına kendimizi kaptırıveririz. Dahası karakterde kendimizden bir şeyler görüp, onunla bütünleşirsek kendimizi onun yerine bile koyabiliriz. Böylece hem kendi bilinçaltımızla hem de iliklerimize kadar işlemiş olan kültürel bilinçaltımızla duygusal iletişime geçebilir, kendi benliğimizin saklı kalmış yanlarını beyazperdeye yansıyan haller üzerinden görebiliriz. Böylece sinema kendimizi daha yakından tanıyabilmemiz ve dönüşebilmemiz için zihinsel ve ruhsal ipuçları sunabilir.
John Izod ve Joanna Dovalis sinemadan öğrendiklerimizin, bizi kendi hayatımızda kaçınılmaz olarak yaşayacağımız kayıplara psikolojik olarak hazırlayabilen özelliğine dikkat çekiyor. Izod ve Dovalis acı, terapi ve sinema bağlamında ortaklaşa kaleme aldıkları bu kitapta; Clint Eastwood'un Milyon Dolarlık Bebek, Krzysztof Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi, Nanni Moretti'nin Oğul Odası, Kim Ki-duk'un İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkhabar, Jonathan Glazer'ın Doğum ve Terrence Malick'in Hayat Ağacı gibi filmlerini mercek altına alıyor ve bu filmlerdeki karakterlerin kederle birlikte nasıl bir dönüşüm geçirdiğini irdeliyorlar.
Terapi Olarak Sinema, bir yandan sinemaseverlerin belleğinde yer edinen filmlerin satır aralarına ışık tutuyor; bir yandan da ölüm, terk edilme, yetim/öksüz büyüme gibi nedenlerle yaşanabilecek keder süreçleriyle nasıl başa çıkılabileceğine dair örnekler sunuyor.