Alp Yergök, yeni bir yazar yeni bir soluk. İlk kitabının satışa çıkması ve beğenilmesi diğerlerine ilham oldu. Bir solukta okunabilecek yeni eserler kaleme aldı.
Yazar bu eseriyle okurları yüreğimizde iz bırakan sosyal konuları düşünmeye davet etmekte.
Beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz.
CanUsta'yla komşusu FeridunUsta, halı dokumayı eşlerinden öğrenmişlerdi. Eşleri okuma yazmayı kısa sürede öğrendiklerinden, kendi emekleri olan başlarının üzerindeki duvardaki asılı halıda yüce önderimiz Atatürk'ümüzün ilkokulöğrencilerine karatahtada Türkçe öğretirken resmetmişlerdi. Yorulduklarında evlerine dolan komşularıyla beraber saz çalıp, türkü söyler, şiir okurlardı.
Ağlayan bebekler susar, eşlerini, çocuklarını döven kocalar başlarını eğer utanırlardı. Güneş yakıcılığını, aydınlığını bohçasına doldurup, roman kadınlarıyla elele Adana şehrinden çoktaan gitmişti.
Halıya son düğümlerini attılar. Yürekleri pırpır çarparak, halının tüylerini kırpmaya durdular. Halı bitmişti. Tezgahtaki bükülü halıyı yavaş yavaş açıyorlardı. Toprak damların ardında önce güneş güldü tombul tombul derken ağaçlar, dağlar çiçekli gelinliklerini giyindiler. Kokularıyla en güzel esanslarını süründüler.
Boyunlarına, ayaklarına kına yakan kuşlar uçarlarken gökyüzü kınaya kesiyordu. Çiçekli dallarda da türkülerini söylüyorlardı güneşe, bütün dünyaya; sürmeli gözlütaylar, ceylanlar su içiyorlardı akıp giden ırmaktan. Halıya, gökyüzüne kına yakan kuşlar adını koydular.
Oturdukları Yavuzlar mahallesindeki evlerinde sevinçlerinden gözlerine bir damla uyku girmedi.
Alp Yergök, yeni bir yazar yeni bir soluk. İlk kitabının satışa çıkması ve beğenilmesi diğerlerine ilham oldu. Bir solukta okunabilecek yeni eserler kaleme aldı.
Yazar bu eseriyle okurları yüreğimizde iz bırakan sosyal konuları düşünmeye davet etmekte.
Beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz.
CanUsta'yla komşusu FeridunUsta, halı dokumayı eşlerinden öğrenmişlerdi. Eşleri okuma yazmayı kısa sürede öğrendiklerinden, kendi emekleri olan başlarının üzerindeki duvardaki asılı halıda yüce önderimiz Atatürk'ümüzün ilkokulöğrencilerine karatahtada Türkçe öğretirken resmetmişlerdi. Yorulduklarında evlerine dolan komşularıyla beraber saz çalıp, türkü söyler, şiir okurlardı.
Ağlayan bebekler susar, eşlerini, çocuklarını döven kocalar başlarını eğer utanırlardı. Güneş yakıcılığını, aydınlığını bohçasına doldurup, roman kadınlarıyla elele Adana şehrinden çoktaan gitmişti.
Halıya son düğümlerini attılar. Yürekleri pırpır çarparak, halının tüylerini kırpmaya durdular. Halı bitmişti. Tezgahtaki bükülü halıyı yavaş yavaş açıyorlardı. Toprak damların ardında önce güneş güldü tombul tombul derken ağaçlar, dağlar çiçekli gelinliklerini giyindiler. Kokularıyla en güzel esanslarını süründüler.
Boyunlarına, ayaklarına kına yakan kuşlar uçarlarken gökyüzü kınaya kesiyordu. Çiçekli dallarda da türkülerini söylüyorlardı güneşe, bütün dünyaya; sürmeli gözlütaylar, ceylanlar su içiyorlardı akıp giden ırmaktan. Halıya, gökyüzüne kına yakan kuşlar adını koydular.
Oturdukları Yavuzlar mahallesindeki evlerinde sevinçlerinden gözlerine bir damla uyku girmedi.