Bu çalışma genel itibariyle tolerans üzerinedir. Tolerans, gerçekten de tartışmalı ve üzerinde durulması gereken bir kavramdır. İnsanlık tarihi kadar eski bir kavram olan tolerans, bireylerde erdem, toplumlarda ise ahlâki bir sorumluluk olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda tolerans düşüncesini, ilk insan Hz. Adem'in oğulları olan Habil ve Kabil arasındaki yaşamsal mücadeleye götürmek mümkündür. Hâbil ve Kâbil arasında gerçekleşen ve Hâbil'in ölümüyle neticelenen bu mücadele de Hâbil'in toleranslı kişiliğiyle Kâbil'in ise toleranssız düşünceleri ve davranışlarıyla anıldığı belirtilmelidir. Aslında insanların katlanma ya da tahammül sınırlarının zorlanmaya başlanması, toleransın ortaya çıkma nedenidir. Toleransın tarihi, bir bakıma toleranssızlık tarihidir. Geçmişte kilise, mezhep kavgaları, engizisyon mahkemeleri ve aforoz etmeler neticesinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan tolerans günümüzde toplumsal barışın huzuru ve tesisinde bir ihtiyaç olarak görülmektedir.
Türkçe'de üzerine çok az çalışılma yapılmış ve gerçekten de ihmal edilmiş bir kavram olan “tolerans” sözcüğünün genelde “hoşgörü” kavramıyla birlikte kullanılması ve aynı anlamlara geldiklerinin düşünülmesi tolerans üzerine çalışmaların sayıca az olmasının temel nedenidir. Ancak bu kullanım yanlıştır. Tolerans kısaca hoşgörünün bittiği tahammülün ya da katlanmanın başladığı yerde ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda bu konu detaylıca açıklandığından, şimdilik, her iki sözcüğün, aynı anlamlara gelmedikleri ve birbirlerinin yerine kullanılmamaları gerektiği ifade edilebilir. Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın da ifade ettiği üzere, “ toleransı, hoşgörü olarak ifade etme gayretleri, yani toleransı hoşgörü olarak kabul etme çabaları, bir ucuzluktur. Bu tür çabalar anlamsızdır!”
Kısaca bu eser, ortak yaşayışların gittikçe zorlaştığı, farklılıklara tahammülün epeyce azaldığı ve neredeyse imkânsız hale geldiği günümüzde; onaylamadığımız ya da hoşumuza gitmeyen düşüncelere, inançlara ve davranışlara sahip olanlara katlanmamızın, tahammül etmemizin bir ihtiyaç değil zorunluluk olduğunu bizlere yeniden hatırlatması bakımından büyük bir öneme sahiptir. Son söz, dışlayıcı, aşağılayıcı, asimile edici ve hatta yok edici söylemlerin ve edimlerin yaygınlaştığı günümüz dünyasında tolerans, daha modern ve daha yaşanılabilir bir dünya hayalimiz için olmazsa olmazımızdır.
Bu çalışma genel itibariyle tolerans üzerinedir. Tolerans, gerçekten de tartışmalı ve üzerinde durulması gereken bir kavramdır. İnsanlık tarihi kadar eski bir kavram olan tolerans, bireylerde erdem, toplumlarda ise ahlâki bir sorumluluk olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda tolerans düşüncesini, ilk insan Hz. Adem'in oğulları olan Habil ve Kabil arasındaki yaşamsal mücadeleye götürmek mümkündür. Hâbil ve Kâbil arasında gerçekleşen ve Hâbil'in ölümüyle neticelenen bu mücadele de Hâbil'in toleranslı kişiliğiyle Kâbil'in ise toleranssız düşünceleri ve davranışlarıyla anıldığı belirtilmelidir. Aslında insanların katlanma ya da tahammül sınırlarının zorlanmaya başlanması, toleransın ortaya çıkma nedenidir. Toleransın tarihi, bir bakıma toleranssızlık tarihidir. Geçmişte kilise, mezhep kavgaları, engizisyon mahkemeleri ve aforoz etmeler neticesinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan tolerans günümüzde toplumsal barışın huzuru ve tesisinde bir ihtiyaç olarak görülmektedir.
Türkçe'de üzerine çok az çalışılma yapılmış ve gerçekten de ihmal edilmiş bir kavram olan “tolerans” sözcüğünün genelde “hoşgörü” kavramıyla birlikte kullanılması ve aynı anlamlara geldiklerinin düşünülmesi tolerans üzerine çalışmaların sayıca az olmasının temel nedenidir. Ancak bu kullanım yanlıştır. Tolerans kısaca hoşgörünün bittiği tahammülün ya da katlanmanın başladığı yerde ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda bu konu detaylıca açıklandığından, şimdilik, her iki sözcüğün, aynı anlamlara gelmedikleri ve birbirlerinin yerine kullanılmamaları gerektiği ifade edilebilir. Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın da ifade ettiği üzere, “ toleransı, hoşgörü olarak ifade etme gayretleri, yani toleransı hoşgörü olarak kabul etme çabaları, bir ucuzluktur. Bu tür çabalar anlamsızdır!”
Kısaca bu eser, ortak yaşayışların gittikçe zorlaştığı, farklılıklara tahammülün epeyce azaldığı ve neredeyse imkânsız hale geldiği günümüzde; onaylamadığımız ya da hoşumuza gitmeyen düşüncelere, inançlara ve davranışlara sahip olanlara katlanmamızın, tahammül etmemizin bir ihtiyaç değil zorunluluk olduğunu bizlere yeniden hatırlatması bakımından büyük bir öneme sahiptir. Son söz, dışlayıcı, aşağılayıcı, asimile edici ve hatta yok edici söylemlerin ve edimlerin yaygınlaştığı günümüz dünyasında tolerans, daha modern ve daha yaşanılabilir bir dünya hayalimiz için olmazsa olmazımızdır.