Editörün Sözü Dr. Feridun Özdingiş, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrencim olmuştu. O yıllarda üniversitelerde öğrenci-hoca ilişkileri çok canlı olurdu. 1980 darbesi ve onun ürünü YÖK'le bu ortam yitirildi; sonunda iş, üniversitelerin kimliklerinin yokluğuna kadar geldi. Feridun, daha öğrenciliğinde, hareketli, örgütçü, halkçı ve solcu tarafta yer alıyordu. Bu tür öğrenciler, hele o ortamda, kendisi gibi düşünen hocalara daha sokulgan olurlardı. Böyle bir ortamda canlı bir sevgi ve ilişki oluşmuştu aramızda Feridun'la. Yer Diyarbakır olunca, ırkçı faşistler solculuğu Kürtçülük olarak algılıyordu. Sırf onlar olsa neyse de, devlet de öyle anlıyordu. Benim de başıma gelmişti. 12 Mart 1971 darbesinde bir ay hapis yatmıştım. Kırk yıldır üniversitelerimizde böyle bir ortam yaşanmıyor. Artık eski çamlar bardak oldu. Üniversiteler bardaktan da beter oldular; o yıllar, bizim gibi yaşlıların bastonları oldular. Yıllar geçti. Feridun hekim oldu. Benim ise Diyarbakır Tıp Fakültesi'ndeki görevime son verildi; yıl 1978. O sıra yeni doçent olmuştum. Bir yıl Et Kombinası'nda memurluk yaptıktan sonra, Ankara İTİA Diş Hekimliği Fakültesi'ne geldim. YÖK'le birlikte yeni kurulan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne geçtim. 1983'te, bu kez de,12 Eylül cuntası tarafından işime son verildi. Bu kişilere yasanın sayısıyla"1402'likler” dendi. Üzücü ve ağır günler başladı. O sokulgan, ilerici, halkçı, aydın Dr. Feridun Özdingiş'e de pay düştü; bu dönemde daha ağır bedel ödeyerek ünlü Diyarbakır Cezaevi'nde hapis yattı. Yurtsever, tam bağımsızlık isteyen aydın insanların kıyıldığı, yok sayıldığı, işkence gördüğü dönem. Feridun, çok sevdiği halkı adına öğrenciliğinde gösterdiği tavırla- VI | Feryal Dalbudak Özdingiş rın bedelini ödedi. Bu kitapta bunları okuyacaksınız. Ve, o faşist askeri dönemin iğrençliğini, insan düşmanlığının ne boyutta olduğunu göreceksiniz. Üniversiteden atılınca kitap basıp satmaya başladık eşimle. Bugün tam anımsamıyorum, Dr. Feridun beni buldu, "Hocam ben de size bir kitap yazayım, basın” dedi. Sağlık Meslek Liseleri'nin ilk ve tek yayıncısı olmuştum. Feridun, "Cerrahi Hastalıklar ve Hemşireliği” kitabını yazabileceğini söyledi. Müfredatı verdim, kısa sürede yazmıştı. İlk baskısını 1987'de Hatiboğlu Yayınevi adıyla yayımladık. Bu yapıt Türkiye'de konusunda ilk kitaptır. O İstanbul'da oturuyordu. Devlet iş vermediği için hep özel hastanede çalışıyordu. Devletin, düşünen insan düşmanlığı devam ediyordu. Bu kitap üç kez basıldı. Feridun, çok sevimli, her daim gülen, seven-sevdiren bir çocuktu. O da beni seviyor olmalı ki kaynaştık. Beni siyasete sokmak istedi. 1995'te eski milletvekillerinden Tarhan Erdem'in (Bartın, 1933) öncülük ettiği ‘Demokratik Cumhuriyet Programı' adlı siyasi harekete katılmıştı. Hareket, ileride partiye dönüşecekti. Bana da "Hocam sen de aramıza katıl, katkın olur” demişti. Ben de olur dedim ve Ankara'daki birkaç toplantısına birlikte katılmıştık. Bu hareket yürümedi. Feridun bir süre sonra Sabah Gazetesi'nin hekimi oldu. İşleri iyiydi. Evlenmişti. İlişkilerimiz sürüyordu. Bir gün telefon etti, "Hocam ben gazetede köşe yazarı oldum, spor sayfasında yazıyorum” dedi. Adamın on parmağında on hüner. Her şey usuma gelirdi de, Feridun'un spordan anlayacağı ve spor yazarı olacağı aklıma gelmezdi. Haliyle sevindim. Aradan yıllar geçti, görüşmemiz eskisi kadar sık olmuyordu. Gazetede haber okudum, Feridun'un Kanada'da trafik kazasında öldüğü yazılıyordu. Beynimden vurulmuşa döndüm. TÜNELDEN ÇIKIŞ | VII Eşiyle bağımız olmadığından, adresi olmadığından arayamadım ve bir şey yapamamanın üzüntüsü içinde oldum. Feridun tam bir Anadolu çocuğu, bozkırın çocuğu idi. Baba esnaf, okumaya-okutmaya meraklı. Çocuklarının hepsi okumuş. Aile Anadolu aydını, ilerici, insancı. Ailenin bu yapısı Feridun'u halka yöneltmiş, eşitlikçi, insancı yapmıştır. Yıllar yılları kovaladı. Eşi Feryal Hanım, benim telefonu nereden bulduysa aradı, kendini tanıttı. Heyecanlandım. Yazdığı kitabı sordu. "Okullar çoktandır kapandığı için basımını yapmıyoruz, isterseniz başka birine bastırabilirsiniz”, dedim. Böylece, birbirimizi görmeden aramızda bağ oluştu. Başka bir zaman aradığında, "Feridun'la yaşadıklarımı bir kitapçık halinde yazmak istiyorum, siz yayımlar mısınız?” dedi. Ben de, "Siz Feridun'dan hatırasınız basalım” dedim. Feryal Hanım yazdıklarını gönderdi; basılır hale getirdim, aileye armağan olarak yayımladık. Feryal hanım içinden geldiği gibi, süslü püslü tümceler kurmadan, duygu ve içtenlik yüklü bu satırları yazmıştır. Ailesi ve yakınları için unutulmaz anı olacaktır. Yaşananlar yazıya dökülmezse unutulup gidiyor. Sümerlerden kalma ‘Söz uçar yazı kalır' özsözü bu gerçeği anlatır. Feryal Hanım'ı kutlarım. Devletin ezmeye çalıştığı Dr. Feridun Özdingiş'i, başka bir özgürlükler ülkesi devlette, Kanada'da çok genç yaşta trafik kazasında yitirdik. Geride anıları, eşi ve çocukları kaldı. Üzülmemek olası mı? Bu güzel, halkçı, barışçı, insan seven ve düşünen insan artık aramızda yok. Nur içinde yatsın.
Prof. Dr. M. Tahir Hatipoğlu Ankara, Kasım, 2020
Editörün Sözü Dr. Feridun Özdingiş, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrencim olmuştu. O yıllarda üniversitelerde öğrenci-hoca ilişkileri çok canlı olurdu. 1980 darbesi ve onun ürünü YÖK'le bu ortam yitirildi; sonunda iş, üniversitelerin kimliklerinin yokluğuna kadar geldi. Feridun, daha öğrenciliğinde, hareketli, örgütçü, halkçı ve solcu tarafta yer alıyordu. Bu tür öğrenciler, hele o ortamda, kendisi gibi düşünen hocalara daha sokulgan olurlardı. Böyle bir ortamda canlı bir sevgi ve ilişki oluşmuştu aramızda Feridun'la. Yer Diyarbakır olunca, ırkçı faşistler solculuğu Kürtçülük olarak algılıyordu. Sırf onlar olsa neyse de, devlet de öyle anlıyordu. Benim de başıma gelmişti. 12 Mart 1971 darbesinde bir ay hapis yatmıştım. Kırk yıldır üniversitelerimizde böyle bir ortam yaşanmıyor. Artık eski çamlar bardak oldu. Üniversiteler bardaktan da beter oldular; o yıllar, bizim gibi yaşlıların bastonları oldular. Yıllar geçti. Feridun hekim oldu. Benim ise Diyarbakır Tıp Fakültesi'ndeki görevime son verildi; yıl 1978. O sıra yeni doçent olmuştum. Bir yıl Et Kombinası'nda memurluk yaptıktan sonra, Ankara İTİA Diş Hekimliği Fakültesi'ne geldim. YÖK'le birlikte yeni kurulan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne geçtim. 1983'te, bu kez de,12 Eylül cuntası tarafından işime son verildi. Bu kişilere yasanın sayısıyla"1402'likler” dendi. Üzücü ve ağır günler başladı. O sokulgan, ilerici, halkçı, aydın Dr. Feridun Özdingiş'e de pay düştü; bu dönemde daha ağır bedel ödeyerek ünlü Diyarbakır Cezaevi'nde hapis yattı. Yurtsever, tam bağımsızlık isteyen aydın insanların kıyıldığı, yok sayıldığı, işkence gördüğü dönem. Feridun, çok sevdiği halkı adına öğrenciliğinde gösterdiği tavırla- VI | Feryal Dalbudak Özdingiş rın bedelini ödedi. Bu kitapta bunları okuyacaksınız. Ve, o faşist askeri dönemin iğrençliğini, insan düşmanlığının ne boyutta olduğunu göreceksiniz. Üniversiteden atılınca kitap basıp satmaya başladık eşimle. Bugün tam anımsamıyorum, Dr. Feridun beni buldu, "Hocam ben de size bir kitap yazayım, basın” dedi. Sağlık Meslek Liseleri'nin ilk ve tek yayıncısı olmuştum. Feridun, "Cerrahi Hastalıklar ve Hemşireliği” kitabını yazabileceğini söyledi. Müfredatı verdim, kısa sürede yazmıştı. İlk baskısını 1987'de Hatiboğlu Yayınevi adıyla yayımladık. Bu yapıt Türkiye'de konusunda ilk kitaptır. O İstanbul'da oturuyordu. Devlet iş vermediği için hep özel hastanede çalışıyordu. Devletin, düşünen insan düşmanlığı devam ediyordu. Bu kitap üç kez basıldı. Feridun, çok sevimli, her daim gülen, seven-sevdiren bir çocuktu. O da beni seviyor olmalı ki kaynaştık. Beni siyasete sokmak istedi. 1995'te eski milletvekillerinden Tarhan Erdem'in (Bartın, 1933) öncülük ettiği ‘Demokratik Cumhuriyet Programı' adlı siyasi harekete katılmıştı. Hareket, ileride partiye dönüşecekti. Bana da "Hocam sen de aramıza katıl, katkın olur” demişti. Ben de olur dedim ve Ankara'daki birkaç toplantısına birlikte katılmıştık. Bu hareket yürümedi. Feridun bir süre sonra Sabah Gazetesi'nin hekimi oldu. İşleri iyiydi. Evlenmişti. İlişkilerimiz sürüyordu. Bir gün telefon etti, "Hocam ben gazetede köşe yazarı oldum, spor sayfasında yazıyorum” dedi. Adamın on parmağında on hüner. Her şey usuma gelirdi de, Feridun'un spordan anlayacağı ve spor yazarı olacağı aklıma gelmezdi. Haliyle sevindim. Aradan yıllar geçti, görüşmemiz eskisi kadar sık olmuyordu. Gazetede haber okudum, Feridun'un Kanada'da trafik kazasında öldüğü yazılıyordu. Beynimden vurulmuşa döndüm. TÜNELDEN ÇIKIŞ | VII Eşiyle bağımız olmadığından, adresi olmadığından arayamadım ve bir şey yapamamanın üzüntüsü içinde oldum. Feridun tam bir Anadolu çocuğu, bozkırın çocuğu idi. Baba esnaf, okumaya-okutmaya meraklı. Çocuklarının hepsi okumuş. Aile Anadolu aydını, ilerici, insancı. Ailenin bu yapısı Feridun'u halka yöneltmiş, eşitlikçi, insancı yapmıştır. Yıllar yılları kovaladı. Eşi Feryal Hanım, benim telefonu nereden bulduysa aradı, kendini tanıttı. Heyecanlandım. Yazdığı kitabı sordu. "Okullar çoktandır kapandığı için basımını yapmıyoruz, isterseniz başka birine bastırabilirsiniz”, dedim. Böylece, birbirimizi görmeden aramızda bağ oluştu. Başka bir zaman aradığında, "Feridun'la yaşadıklarımı bir kitapçık halinde yazmak istiyorum, siz yayımlar mısınız?” dedi. Ben de, "Siz Feridun'dan hatırasınız basalım” dedim. Feryal Hanım yazdıklarını gönderdi; basılır hale getirdim, aileye armağan olarak yayımladık. Feryal hanım içinden geldiği gibi, süslü püslü tümceler kurmadan, duygu ve içtenlik yüklü bu satırları yazmıştır. Ailesi ve yakınları için unutulmaz anı olacaktır. Yaşananlar yazıya dökülmezse unutulup gidiyor. Sümerlerden kalma ‘Söz uçar yazı kalır' özsözü bu gerçeği anlatır. Feryal Hanım'ı kutlarım. Devletin ezmeye çalıştığı Dr. Feridun Özdingiş'i, başka bir özgürlükler ülkesi devlette, Kanada'da çok genç yaşta trafik kazasında yitirdik. Geride anıları, eşi ve çocukları kaldı. Üzülmemek olası mı? Bu güzel, halkçı, barışçı, insan seven ve düşünen insan artık aramızda yok. Nur içinde yatsın.
Prof. Dr. M. Tahir Hatipoğlu Ankara, Kasım, 2020