Bu işlem için üye girişi yapmanız gerekiyor

Türk Basını Türkiye'de İnsan Hakları ve Kürt Sorunu Örneğinde Militarizm - Devlet - Basın İlişkisi

Stok Kodu:
3990000002394
Boyut:
13.50x19.50
Sayfa Sayısı:
319
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
1997-05
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
35,00
28,00
3990000002394
411799
Türk Basını Türkiye'de İnsan Hakları ve Kürt Sorunu Örneğinde
Türk Basını Türkiye'de İnsan Hakları ve Kürt Sorunu Örneğinde Militarizm - Devlet - Basın İlişkisi
28.00

Elinizdeki kitabı yazma düşünce ve isteği, 1996 yılında Köln'de bir "medya gözlem projesi"nde çalışırken bende oluştu. Projedeki görevim, dört büyük Türk gazetesi Hürriyet, Sabah, Milliyet ve Türkiye'nin mart-haziran 1995 tarihleri arasındaki, insan hakları ihlalleri ve Kürt sorunuyla ilgili haberlerini incelemekti. Gazeteleri incelerken karşılaştığım ilginç veriler nedeniyle bu çalışmayı daha da derinleştirme gereksinimini duydum. Gazetelerin habercilik anlayışıyla ilgili yaptığım saptamalar ve vardığım sonuçlar, bunları mutlaka kamuoyunun tartışmasına sunma düşüncesini yarattı. Dolayısıyla elinizdeki kitap, Türk gazetelerinin habercilik anlayışını incelerken, Kürt sorunuyla ilgili çok yönlü manipülasyon anlayışının üzerimde yarattığı ahlaki baskının ve bu konuda birşeyler yapma ihtiyacının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Türkiye'de medya, hem elektronik hem print medya, son 6-7 yılda önemli bir güce ulaştı. 1990'nın başında, önce fiili sonra yasal olarak özel televizyon ve radyolar kurulduktan sonra devlet radyo ve televizyonunun tekelciliği biçimsel de olsa büyük ölçüde aşıldı. Özel radyo ve televizyonlar, kısa sürede günlük basın üzerinde de etkisini gösterdi. Karşılıklı etkileşimle, günümüzde medya, devlet ve ordu yanı sıra toplumu etkileyen önemli bir güç haline geldi. Ne yazık ki, Türkiye medyası, birkaç düşük tirajlı sol ve demokratik basın organı dışında, devletin ve ordunun topluma biçtiği kalıbın dışına çıkamıyor. Türkiye'de Batı Avrupa standartlarında toplumun sivilleşmesi ve demokratikleşme yönünde rolünü yeterince oynayamıyor. Bunun nedeni, medyayı kontrolüne alan büyük holdinglerin önemli bir bölümünün, devletler ve ordu politikasını benimsemeleri veya bu statukocu anlayışın dışına çıkmak istememeleridir. Bazı güçler, Türkiye'de değişimin gerekliliğine inansalar bile, resmi politikaları ve orduyu tartışabilecek cesareti gösteremiyorlar.

Elinizdeki kitabı yazma düşünce ve isteği, 1996 yılında Köln'de bir "medya gözlem projesi"nde çalışırken bende oluştu. Projedeki görevim, dört büyük Türk gazetesi Hürriyet, Sabah, Milliyet ve Türkiye'nin mart-haziran 1995 tarihleri arasındaki, insan hakları ihlalleri ve Kürt sorunuyla ilgili haberlerini incelemekti. Gazeteleri incelerken karşılaştığım ilginç veriler nedeniyle bu çalışmayı daha da derinleştirme gereksinimini duydum. Gazetelerin habercilik anlayışıyla ilgili yaptığım saptamalar ve vardığım sonuçlar, bunları mutlaka kamuoyunun tartışmasına sunma düşüncesini yarattı. Dolayısıyla elinizdeki kitap, Türk gazetelerinin habercilik anlayışını incelerken, Kürt sorunuyla ilgili çok yönlü manipülasyon anlayışının üzerimde yarattığı ahlaki baskının ve bu konuda birşeyler yapma ihtiyacının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Türkiye'de medya, hem elektronik hem print medya, son 6-7 yılda önemli bir güce ulaştı. 1990'nın başında, önce fiili sonra yasal olarak özel televizyon ve radyolar kurulduktan sonra devlet radyo ve televizyonunun tekelciliği biçimsel de olsa büyük ölçüde aşıldı. Özel radyo ve televizyonlar, kısa sürede günlük basın üzerinde de etkisini gösterdi. Karşılıklı etkileşimle, günümüzde medya, devlet ve ordu yanı sıra toplumu etkileyen önemli bir güç haline geldi. Ne yazık ki, Türkiye medyası, birkaç düşük tirajlı sol ve demokratik basın organı dışında, devletin ve ordunun topluma biçtiği kalıbın dışına çıkamıyor. Türkiye'de Batı Avrupa standartlarında toplumun sivilleşmesi ve demokratikleşme yönünde rolünü yeterince oynayamıyor. Bunun nedeni, medyayı kontrolüne alan büyük holdinglerin önemli bir bölümünün, devletler ve ordu politikasını benimsemeleri veya bu statukocu anlayışın dışına çıkmak istememeleridir. Bazı güçler, Türkiye'de değişimin gerekliliğine inansalar bile, resmi politikaları ve orduyu tartışabilecek cesareti gösteremiyorlar.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat