İnsan belki dünyayı değiştiremez ama kendisini mutlaka değiştirebilir…
Hem de insana toplumda “var olabilmek, sözünü dinletebilmek ve saygınlık” koşulu olarak dayatılan ve aslında insanı köleleştirmekten başka bir işe yaramayan o makamlar, kartvizitler, kredi kartları, giyim kuşam, para, araba, mal mülk vb sadece birer araçtan ibaret olan detaylar ve kimin koyduğu belirsiz “bunlar yoksa sen de yoksun” kuralına rağmen.
Aza kanaat ederek değil popüler olana, dayatılana “İhtiyaç Duymama”yı öğrenip bağımlılıklarından kurtularak.. “Var”ken, açgözlülüğe kapılıp daha, çok daha, hep daha fazlasını istemekten vazgeçerek.. Boyun eğerek değil “Düşünerek ve Hissederek” karşı durarak..Susarak değil o derin “Sessizlik”ten aldığı büyük güçle yalanı, sahteyi, yanlışı, eksik olanı fark edip söyleyerek, anlatarak.. Acı çekerek tükenmekle değil iç disiplinle “Acı Eşiğini Yükselterek”, acıyı cesurca karşılamakla, yetinmeyip ders de çıkararak. “Var” övüncü “Yok” kaygısından geçip önce gerçekten “Hiç” sonra “Bir” ve “Çok” olmanın önemini ve gücünü anlayarak.. Bireysellikten, bencillikten uzaklaşıp diğerleri için de “iyi olan”ı istemeye başlayarak.. Paylaşarak.
Ve evet, insan kendisinden sonra çevresini de değiştirebilir: Ödünç, kopya olandan vazgeçip kendisiyle buluşup, kendi değerini fark edip özüne sarılarak. Sonra en az kendisi kadar değerli diğerlerini de düşünerek, “işi kolay tutup” sevmeye, tanımaya ve anlamaya çalışarak.. Güzel bakarak. Yapılan iş her ne olursa olsun; içten, iyi ve başkalarının da yararına olması için çabalayarak..
Asıl sahip çıkması gerekenler ilgilenmediği için karşı olduğu kitle tarafından ve o kitlenin amaçları adına adeta bir din adamı olarak tanıtılarak sömürülen; oysa tam tersine, tüm şekilciliklere uzak, “kültürel emperyalizm, toplumsal yozlaşma ve din bezirganlarına” karşı duran aşık, ozan ve gerçek bir Türk Aydın'ı Yunus Emre bizlere bu önemli değişimin şifrelerini fısıldıyor..
İçinde yaşadığı topluma anlatabilmek için “kendisini arayan” herkese..
İnsan belki dünyayı değiştiremez ama kendisini mutlaka değiştirebilir…
Hem de insana toplumda “var olabilmek, sözünü dinletebilmek ve saygınlık” koşulu olarak dayatılan ve aslında insanı köleleştirmekten başka bir işe yaramayan o makamlar, kartvizitler, kredi kartları, giyim kuşam, para, araba, mal mülk vb sadece birer araçtan ibaret olan detaylar ve kimin koyduğu belirsiz “bunlar yoksa sen de yoksun” kuralına rağmen.
Aza kanaat ederek değil popüler olana, dayatılana “İhtiyaç Duymama”yı öğrenip bağımlılıklarından kurtularak.. “Var”ken, açgözlülüğe kapılıp daha, çok daha, hep daha fazlasını istemekten vazgeçerek.. Boyun eğerek değil “Düşünerek ve Hissederek” karşı durarak..Susarak değil o derin “Sessizlik”ten aldığı büyük güçle yalanı, sahteyi, yanlışı, eksik olanı fark edip söyleyerek, anlatarak.. Acı çekerek tükenmekle değil iç disiplinle “Acı Eşiğini Yükselterek”, acıyı cesurca karşılamakla, yetinmeyip ders de çıkararak. “Var” övüncü “Yok” kaygısından geçip önce gerçekten “Hiç” sonra “Bir” ve “Çok” olmanın önemini ve gücünü anlayarak.. Bireysellikten, bencillikten uzaklaşıp diğerleri için de “iyi olan”ı istemeye başlayarak.. Paylaşarak.
Ve evet, insan kendisinden sonra çevresini de değiştirebilir: Ödünç, kopya olandan vazgeçip kendisiyle buluşup, kendi değerini fark edip özüne sarılarak. Sonra en az kendisi kadar değerli diğerlerini de düşünerek, “işi kolay tutup” sevmeye, tanımaya ve anlamaya çalışarak.. Güzel bakarak. Yapılan iş her ne olursa olsun; içten, iyi ve başkalarının da yararına olması için çabalayarak..
Asıl sahip çıkması gerekenler ilgilenmediği için karşı olduğu kitle tarafından ve o kitlenin amaçları adına adeta bir din adamı olarak tanıtılarak sömürülen; oysa tam tersine, tüm şekilciliklere uzak, “kültürel emperyalizm, toplumsal yozlaşma ve din bezirganlarına” karşı duran aşık, ozan ve gerçek bir Türk Aydın'ı Yunus Emre bizlere bu önemli değişimin şifrelerini fısıldıyor..
İçinde yaşadığı topluma anlatabilmek için “kendisini arayan” herkese..