Siyasi ve kültürel dünyamızın şekillenmesinde büyük payı olan tabulardan biri ve herhalde en "hassas" olanı "Ermeni sorunu"dur. Elinizdeki kitabı, bu tabuyu aşmak, onu konuşulur kılmak, ortak bir tartışma ve iç hesaplaşma zemininde yeniden düşünmek amacıyla yayımlıyoruz. Sözkonusu tabunun altında, Türk, Kürt, Ermeni yüzbinlerce insanın karşılıklı kıyımlar ortamında ölmüş, öldürülmüş olması gibi korkunç bir gerçeklik vardır. Başta Anadolu olmak üzere tüm Ön Asya halklarının birlikte yaşama kültüründe devasa bir tahribat yaratılmıştır. İnsanların "biz" ve "onlar" diye iki düşman safta "taraf" olmaya sürüklendikleri bir ortamın ürünüdür bu bilanço. Gerek Türkiye ve gerekse Ermeni toplumunda tabu aynı biçimde işlemektedir. Sorumluluğun ve suçun karşı tarafta olduğunu, "biz"im tarafınsa haklı, mağdur veya meşru müdafaa halinde olduğunu kanıtlayan açıklama ve anlatımların dışına çıkmak "ihanet"le eşdeğer sayılıyor. Aradan yüzyıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu tabu neden aşılamadı? İlgili "taraf"ların tümünü kapsayan bir "biz" söyleminin "bunu nasıl yapabildik" diye soran, bir iç hesaplaşmaya davet eden sesi neden duyulmadı? O yıkım ve kıyım ortamında tahrip edimliş bin yıllık tarihsel birikimin ortak bir geleceğe temel olacak öğeleri yeni baştan canlandırılamaz mı? Taner Akçam'ın kitabı, bizce de bu "neden"lerin en başta geleni milliyetçilik ve "milli devlet miti"nin, "Ermeni sorunu"na ilişkin Türkiye'li tavrının teşekkülündeki rolünü ele alıyor. Umuyoruz ki, bu ilk adım, Türkiye'nin Ermenilerle doğrudan ilişkiye geçmesinin yeniden gündeme geldiği ve "dün" "Ermeni Sorunu"nun en ürpertici yönleriyle yaşandığı topraklarda bu kez "Kürt sorunu" son derece kritik dönemeçlere girmişken "geç kalmamış" bir uyarı olsun.
Siyasi ve kültürel dünyamızın şekillenmesinde büyük payı olan tabulardan biri ve herhalde en "hassas" olanı "Ermeni sorunu"dur. Elinizdeki kitabı, bu tabuyu aşmak, onu konuşulur kılmak, ortak bir tartışma ve iç hesaplaşma zemininde yeniden düşünmek amacıyla yayımlıyoruz. Sözkonusu tabunun altında, Türk, Kürt, Ermeni yüzbinlerce insanın karşılıklı kıyımlar ortamında ölmüş, öldürülmüş olması gibi korkunç bir gerçeklik vardır. Başta Anadolu olmak üzere tüm Ön Asya halklarının birlikte yaşama kültüründe devasa bir tahribat yaratılmıştır. İnsanların "biz" ve "onlar" diye iki düşman safta "taraf" olmaya sürüklendikleri bir ortamın ürünüdür bu bilanço. Gerek Türkiye ve gerekse Ermeni toplumunda tabu aynı biçimde işlemektedir. Sorumluluğun ve suçun karşı tarafta olduğunu, "biz"im tarafınsa haklı, mağdur veya meşru müdafaa halinde olduğunu kanıtlayan açıklama ve anlatımların dışına çıkmak "ihanet"le eşdeğer sayılıyor. Aradan yüzyıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu tabu neden aşılamadı? İlgili "taraf"ların tümünü kapsayan bir "biz" söyleminin "bunu nasıl yapabildik" diye soran, bir iç hesaplaşmaya davet eden sesi neden duyulmadı? O yıkım ve kıyım ortamında tahrip edimliş bin yıllık tarihsel birikimin ortak bir geleceğe temel olacak öğeleri yeni baştan canlandırılamaz mı? Taner Akçam'ın kitabı, bizce de bu "neden"lerin en başta geleni milliyetçilik ve "milli devlet miti"nin, "Ermeni sorunu"na ilişkin Türkiye'li tavrının teşekkülündeki rolünü ele alıyor. Umuyoruz ki, bu ilk adım, Türkiye'nin Ermenilerle doğrudan ilişkiye geçmesinin yeniden gündeme geldiği ve "dün" "Ermeni Sorunu"nun en ürpertici yönleriyle yaşandığı topraklarda bu kez "Kürt sorunu" son derece kritik dönemeçlere girmişken "geç kalmamış" bir uyarı olsun.